'Boğaz'ına kadar batmış!
Muhalif olabilirsiniz. Çok şeyi tenkit edebilirsiniz, "aktivist" sıfatıyla lüzumlu lüzumsuz her yerde ortaya çıkabilir, şaklabanlıklarla aykırılığınızı gösterebilirsiniz. Kimi sizi bir şey sanır, dikkat kesilir, kimi "Bu adam meczup mu?" der, güler geçer.
Bizde "aktivist" yok; yıkıcı var, bölücü var, katil var... 1970'lerden beri böyle.
Kaç gündür Boğaziçi Üniversitesi'ndeki yıkıcı, bölücü faaliyetleri yazıyorum. Bu üniversite bir örnek. Birçoğunda yıkıcılar, bölücüler at koşturuyor.
Geçen yıl Boğaziçi'nde Nâzım Hikmet Kültür Sanat ve Araştırma Merkezi kurulmuştu. Bu merkez, birinci yılını kutlamak için 14-15 Aralık 2015 günlerinde "Dünden Yarına Nâzım Sempozyumu" düzenliyor.
Mehmet Gül arkadaşım rahmet istedi demek ki... N. Hikmet Ran'ın bütün faaliyetini ortaya koyan "Nâzım Memleket mi?-Direnen Son Lenin Heykeli" adlı kitabı yazmış ve tam isabet şu teşhisi koymuştu:
"Nâzım'in neresi bize ait? Nâzım ikinci defa ölmeli ve artık ne rahatsız edilmeli ne de bizi rahatsız etmeli. Nâzım Hikmet hiç vatansever oldu mu? Belki çocukluğunda kısa müddet... İnandığı ideoloji, onun gerçekte bir vatanı olmasına izin verir miydi?"
N. Hikmet Ran bir komünistti. Sovyetlerin içimizdeki kolu olan kanun dışı Türkiye Komünist Partisi'nin yöneticilerindendi. Moskova'da ideolojik tahsil görmüş, Türkiye'de faaliyetlerinden dolayı hapis yatmış, hapisten çıktıktan sonra Moskova kaçmıştı. İstese de istemese de komünist rejimin ağla deyince ağlayan, gül deyince gülen tam bir kuklasıydı.
Üvey babası diyebileceğimiz Yahya Kemal'in etkisindeyken "şair"di; sonra Rus fütürist Mayakovski'nin etkisine girince tuhaf, basamaklı, kesik cümleli, sokak diliyle şiirimsiler yazdı. Birinci ve İkinci Yeniciler'i etkiledi. Sovyet-komünist bağlantısı ve kiminin midesini bulandıran, kiminde hayranlık uyandıran karmaşık aşk ilişkileri hep ön plandaydı.
H. Hikmet Ran, nedendir bilmiyorum, uydurukçaya karşı çıkmıştır ama N. Hikmet tapınıcıları, tek bir şeyini takip etmemişlerdir: Türkçesini.
Boğaziçi'nde N. Hikmet Ran nasıl anlatılacak? Dilini desen anlatamazsın, şiirini desen anlatamazsın, politikasını desen -ihanet sarmalı- anlatamazsın... Neyi konuşacaksınız?
Ben söyleyeyim: Onu mazlum gösterecekler, PKK'yı nasıl baş tacı ediyorlarsa onu da baş tacı edecekler, İnsanlarımızı zehirlemek için hiçbir fırsatı kaçırmayacaklar.
O kadar çok "hakikî" edebiyatçımız var ki, N. Hikmet Ran sondan bile sıra bulamaz! İllâ N. Hikmet Ran!
Boğaziçi Üniversitesi'nin bu saplantısına "soytarılık" der geçerdim ama sonunda Türk düşmanlığı körükleniyor, bölücülük körükleniyor. İnsanlarımız öldürmeye kurgulanıyor.
N. Hikmet Ran için kurulan enstitüsünün açılışı konuşmasını kime yaptırmışlardı biliyor musunuz: Nobel'i Türk'e saldırarak alabilen Orhan Pamuk'a. Enstitüsünün nasıl bir fonksiyonu olacağını varın siz hesap edin!
Bu sempozyumda, cinsel kimliğini her fırsatta öne çıkararak kendisinden bahsettiren, şair desen şair değil (Eroin kullanmaya, küfre özendiren cümleleri sıralıyor sadece.) "küçük İ."in "baş konuşmacı" yapılması bir ironi değil de nedir?!
Boğaziçi üniversitesi, boğazını kadar ...a batmış. Birileri çıkarıp 40 defa yumalı!