BM’nin Kıbrıs’a temsilci atamasına karşıyım; bu tanınma siyasetimize vurulmuş bir darbedir…
Birleşmiş Milletler’in(BM) Kıbrıs konusunda aldığı hemen hemen tüm kararlar Kıbrıs Türk halkının ve Anavatan Türkiye’nin haklarını göz ardı edilerek alınmış adil olmayan yanlı kararlardır. Emperyalist Batı’nın kontrolündeki BM adanın Elen olması için Rum-Yunan ikilisine yıllardır destek vermektedir. BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs Türk halkının 1960 Antlaşmaları’ndan kaynaklanan, ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki’ eşit ortaklık haklarını göz ardı ederken, Rumları adanın tek meşru idaresi olarak kabul etmektedir. BM’nin özellikle 1964’ten günümüze aldığı kararlarda açık bir şekilde Rum tarafının adaletsiz bir şekilde kayrıldığı görülecektir. BM Barış Gücü(BMBG), Mart 1964- Temmuz 1974 arasında Eoka terör örgütünün masum Türk sivillerin öldürülmesini sadece seyretmekle kalmış, yerleşim yerlerimizin yakılıp yıkılmasına, binlerce kişinin göçe zorlanmasına tepkisiz kaldı. Kıbrıs Türk halkı 1963 ve 1974’te mutlak soykırımdan garantör Türkiye’nin müdahalesi ile kurtuldu.1974’ten beri Kıbrıs’ta güvenlik, huzur ve sükûnet kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimiz tarafından sağlanmaktadır. BMBG’nün halihazırda tek görevi Rumların haklarını korumak ve kollamaktır. BM her fırsatta adanın kuzeyinde, kendi egemen topraklarında ayrı bir devlet kurmuş Kıbrıs Türk halkının varlığını yok sayan bir tutum içerisindedir.
BMBG’nün Kıbrıs’ta görev yapması için Kıbrıs Türk makamları ile istişare yapılmazken sadece Rum makamları ile görüşülmekte ve görev süreleri uzatılmaktadır. KKTC'nin BM'den istediği uluslararası alanda SOFA (Status of Forces Agreement) adıyla bilinen askeri statü anlaşması yapılması talebi karşılanmazken, BMBG’nin KKTC topraklarında görev yapmaları tamamen Türk tarafının iyi niyeti çerçevesinde gerçekleşmektedir. En son 18 Ağustos’da, tamamen insani amaçlarla yapılmasına başlanan Yiğitler-Pile Yol projesine BMBG’nün haksızca ve iyi niyet misyonuna uymayan bir şekilde güç kullanmaya kalkışarak müdahale etmesiyle başlayan kriz BM’nin çirkin yüzünün bir kez daha görülmesini sağladı. Yıllardır ara bölgede yollar, evler, üniversite, parklar, toplu konutlar inşa eden Rumlara göz yuman BM Barış Gücü, Pile halkının kısa yoldan KKTC’ye geçmesini sağlayacak yola karşı çıkarak bir kez daha Rum tarafının tetikçiliğine soyundu.
Hatırlanacağı üzere Pile olayında Türk tarafının dik durması ile, adada göreve başladığından beri açıkça Rum yanlısı tutumunu göstermekten çekinmeyen BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs özel danışmanı Colin Stewart çark ederek, bir süre önce taraflarla yaptığı istişareler sonucunda mutabakat sağlandığını açıkladı. Stewart taraflar arasında sağlanan mutabakatın detaylarını şu ana kadar açıklamış değildir. Rum medyasına yansıyan haberler dikkate alındığında ara bölgede bazı oldubittilerle Rumlara bazı toprakların peşkeş çekildiği söz konusudur. Pile-Yiğitler Yol projesine devam edilirken, önümüzdeki günlerde Stewart’ın mutabakatının detayları su yüzüne çıkacak ve bana göre BM ile yeni bir kriz daha yaşanacaktır.
Stewart’ın esas misyonu, Rumların talep ettiği üzere müzakerelere Crans Montana’da kaldığı yerden, federasyon hedefiyle başlanmasının sağlanmasıdır. Stewart bu amaçla iki toplumlu komiteleri bir araç olarak kullanmakta, taraflar arasında yakınlaşma sağlayacağı hesabını yapmaktadır. Stewart, Türk tarafının egemen eşitliğimiz ve uluslararası eşit statümüz tanınmadan masaya oturulmayacağı irademizi, duruşumuzu da yok saymaktadır.
İki toplumlu komiteler 2.Cumhurbaşkanı Talat ve 4.Cumhurbaşkanı Akıncı’nın federasyon hedefine ulaşmak üzere destekledikleri BM projesidir. Bu proje çerçevesinde gençlerimizin körpecik beyinleri yıkanırken, AB fonları devreye sokularak birçok sivil toplum örgütü ve iş insanı da federasyon için adeta satın alınarak yönlendirilmektedir.
Rum lider faşist Eokacı Hristodulidis en büyük korkusu olan KKTC’nin tanınmasını engellemek üzere, Stewart ve diğer BM yetkilileri ile işbirliği içerisindedir. BM Genel Sekreteri, özellikle ABD ve İngiltere’nin baskısı ile taraflar arasında başarısız olan müzakere sürecini yeniden başlatmak için yollar aramaktadır.
Hâlbuki Guterres,27-29 Nisan 2021’de Cenevre’de gerçekleşen 5+BM Kıbrıs Konferansı’nda Türk tarafının ortaya koyduğu 6 maddelik önerilerden sonra Rum tarafının uzlaşmaz tutumu karşısında, Kıbrıs Sorununa çözüm bulma arayışlarında BM’nin başarısızlığını ilan etmeli ve iyi niyet misyonundan vazgeçmeliydi. Bu olmazken, Guterres Güvenlik Konseyi’ne verdiği raporlarında taraflar arasında ortak zemin olmadığı ve her geçen gün uzlaşmanın imkansız hale geldiği tespitini yapmış olmasına rağmen, şimdi müzakerelerin yeniden başlaması için bir yeni temsilci atama arifesindedir. Yeni temsilci atanması konusunun tek hedefi KKTC’nin tanınmasını engellemekten başka bir şey değildir. Bu konuda, KKTC Cumhurbaşkanı Tatar ve Türkiye yetkililerinin temsilci atanmasına karşı olunduğu hususunda birçok açıklama olmasına rağmen, gelinen noktada BM temsilcisi atanmasına razı gelindiği yönünde haberler vardır. Bu, bana göre, mevcut iki devlete dayalı onurlu siyasetimize, tanınma olmadan masaya oturmayacağımız duruşumuza vurulmuş bir darbedir.
Bu kararın alınmasında, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılarından kurtulma çabalarında Batı ile ters düşmeme gailesinin yattığını söylemek yanlış olmayacaktır. Genel Sekreter’in yeni Temsilci’sinin, sadece Genel Sekreter’den yetki alacağı ve Güvenlik Konseyi kararlarında tanımlandığı üzere üzerinde mutabık kalınan çözüm çerçevesine bağlı kalmak ve sınırlamalarına uymak zorunda olmayacağı ve bu nedenle Türk tarafının atamaya izin verdiği bahanesini sunanlar bunu benim külahıma anlatsınlar. Umudum şimdiden başarısız olacağı belli olan Temsilci’nin görev süresinin bir takvime bağlanmış olması, kısa süreçli olmasıdır. Aksi takdirde BM’nin yeni müzakere prangası ile ana hedefimiz olan KKTC’nin tanınması hedefine ulaşmamız oldukça güç olacaktır.