Biz İsrail’e gireriz arkadaş!
Recep Tayyip Erdoğan pazar günü Rize’de, Ak Parti Rize İl Teşkilâtı’nın bir oteldeki toplantısında İsrail’in Gazze’ye saldırılarına karşı ağır konuştu; ama, nasıl konuştu! Diyor ki:
“Biz nasıl Karabağ'a girdiysek, nasıl Libya'ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok. Sadece biz güçlü olmalıyız ki bu adımları da ne yapalım? Atalım. Eğer biz bugün İsrail’e karşı önümüze gelen eyvallah lafları yapıyorsak, onlarla bütün ticareti kestiysek, ilişkilerimizi kestiysek...” (AA, 28 Temmuz 2024)
Hâlbuki biz ne Karabağ’a girdik ne Libya’ya... Elbette iki ülkeye de büyük desteğimiz vardı. Azerbaycan Türk ülkesi zaten. Elbette yardım edeceğiz. Libya, 1911-1912’de İtalyanların işgaline engel olmak için Enver Beylerin, Mustafa Kemallerin, daha nice Türk subayının savaşmak için gizli yollardan koşarak gittiği ülke. Balkanlarda silahlar patlamasaydı, subaylarımız bu yüzden geri dönmeselerdi, belki de İtalyanlar hezimete uğrayacak, Libya yine Osmanlı’yla bir kalacak, yeni idare kurulsa bile, kardeşlik bağı asla kopmayacaktı. Şimdi güçlü bir bağ kurulu yine. Mavi Vatan’ın temeli bu bağ ile atıldı.
Netanyahu neyse kabinesi de öyle. İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz hemen Recep T. Erdoğan'a laf yetiştirdi: “Erdoğan, Saddam Hüseyin’in izinden giderek İsrail’e saldırma tehdidi savuruyor. Ne olduğunu ve nasıl bittiğini hatırlamalı.”
Siyonist bakan R. T. Erdoğan ve Saddam Hüseyin’in fotoğraflarını da yan yana koyarak, “Senin de sonun Saddam gibi olacak.” demek istedi.
***
“Arap Baharı”nda dikkat ederseniz, bertaraf edilenler, İsrail’e karşı kesin tavır koyanlardır. Kimler bunlar? Saddam, Kaddafî ve Beşşâr Esad’dır. Beşşâr ayakta görünüyor ama yemediği darbe kalmadı. Suriye’nin kaç parça olduğunu kendisi bile bilemiyordur. Mısır’ı da katabiliriz. Abdülfettah es-Sîsî öncesi, Müslüman Kardeşler iktidardaydı. Kanlı darbeyle yıkıldı. Adı üstünde El-Ihvânu’l-Müslimîn (Müslüman Kardeşler). İsrail’i korkutmaz mı?
İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, aslında Recep T. Erdoğan’la Saddam’ı yan yana göstererek, bir itirafta da bulunuyor. Onu biz bitirdik, demeye getiriyor.
ABD demek, İsrail demektir. ABD zaten Orta Doğu’da İsrail’e yol açmak için var. NATO üyesi olduğumuz hâlde, toprağımızda üsleri bulunduğu hâlde, çok yönlü ilişkiler ağı kurduğumuz hâlde ABD, neden PKK’nın kuyruğunu topluyor, ha bire üstümüze salıyor? Kendisinin ne çıkarı olacak? Bütün hesaplar İsrail için değil mi?!
Bizde hemen bütün bakanlar, Ak Parti’nin sözcüleri pozisyonundakiler Yisrael Katz gibi eziğe laf yetiştirmek için sıraya girdiler.
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması kâfiydi. Bu adamı bu kadar önemsemenin manası var mı?
“Tek adam” yönetiminde, herkes birbirine bakarak yürüyor. Belli ki açıklama yapmazsam Saray’daki beni siler korkusu var.
Netanyahu’nun adamına lâf yetiştirmede sıra kapma yarışını başka türlü izah edebilir misiniz?!
***
İzaha muhtaç bir başka husus:
Recep Tayyip Erdoğan o konuşmasında sözü Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a getiriyor ve şöyle diyor:
“Parlamentomuzda Mahmud Abbas konuşturulmalı diyorlar. Yeniden Refahlı bir isim, kafadan da galiba sıkıntısı var onun. Biz zaten Mahmud Abbas'ı davet ettik ama olumlu cevap vermedi. Bundan sonra biz de buna göre adım atacağız. Biz bu adımları atarken kendi içimizden vuruluyoruz. Biz bu parlamentoyu kimlere açmadık ki? Hak yolda olan herkese açtık. Partinden birkaç kişi parlamentoya girdiyse bizim sayemizde. Bunu gözü var görmüyor.”
Bu sözler sizce tuhaf değil mi? Yeniden Refah Partili, Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde konuşturulmasına inat, Mahmud Abbas davet edilmeli, TBMM’da konuşturulmalı, diyor. Hepsi bu.
R. T. Erdoğan, bu milletvekilinin neyine bozuldu da “Terbiyesizin teki, kafadan galiba sıkıntısı var.” dedi?
Üstelik, onu biz milletvekili yaptık, demeye gelen söz ediyor
Anladınız mı bir şey?!
R. T. Erdoğan, kâğıtsız konuştuğu zaman heyecanına yenik düşüyor. Görüntü öyle. Daha fazlasını söylemeyeceğim.
“... gireriz”li konuşması 28 Temmuz 2024 tarihli. İki gün sonra 30 Temmuz 2024’te bu defa önündeki görünmez camdan okuduğu konuşmasında, danışmanlarının, önceki sözlerini makule çektikleri anlaşılıyor:
“Bizim çizgimiz, karakterimiz bellidir. Biz, başına vurunca ekmeği alınan bir ülke değiliz. Tarihimizin hiçbir döneminde de böyle olmadık. Ne başkalarının hakkına el uzatırız ne birilerine hakkımızı yedirtiriz. Kardeşlerimizi de en zor günlerinde yalnız ve çaresiz bırakmayız. Uluslararası hukuk çerçevesinde Libya'da bunu yaptık. 30 yıllık işgalin ardından Karabağ'da bunu yaptık. Suriye'den topraklarımıza saldırı olduğunda bunu yaptık. Irak'taki bölücü terör yuvalarına karşı bunu yaptık. Hakkımıza sahip çıktık. Kardeşlerimize sahip çıktık. Bekamıza sahip çıktık. Tehditler karşısında ülkemizin ve milletimizin güvenliğini garantiye aldık. Gerilimi körükleyen değil bölgesinde ve ötesinde barışı, istikrarı, sükûneti savunan taraf olduk.”
***
Beklenmedik sözler, beklenmedik neticeler doğurur. Aman dikkat!