Birbirimizi anlamazsak el bizi hiç anlamaz!

Virüsün yayılmasının giderek düştüğünün görülmesi, birden insanları rehavete sevk etti.

Televizyon kanallarında görüyoruz... Sokaklar kalabalık, pazarlar kalabalık, marketler kalabalık... Havaların ısınması da bir rahatlama getiriyor. Halkın aç kalma korkusuyla devletin vereceği bin lirayı alabilmek için PTT'lerin önünde yüzlerce metreyi bulan e-devlet şifresi kuyruğuna girmesi, yine başa döndürüyor.

Görevlilerin sokaklarda, meydanlarda megafonla fizikî mesafeye dikkat edilmesini sık hatırlatması nereye kadar?

Virüs pusuda ve en yakınındakinin üzerine atlayıveriyor. Temas ne kadar fazla olursa virüsün işi o kadar kolaylaşıyor.

Bu kalabalıkları görünce tecridin insanın inisiyatifine bırakılmaması gerektiği anlaşılıyor.

Devlet yetkilileri, 'inşallah ramazan bayramıyla birlikte çifte bayram yapacağız' diyor. Bu "umut" da insanları, nasıl olsa tehlike geçiyor düşüncesine sevk ediyor. Rahatlatıcı açıklamalar yanında, ihtiyatı elden bırakmamak gerektiğinin de hatırlatıldığını unutmayalım.

Mutlaka maske takılması isteniyor. Sokakta kaç kişi usûlünce takıyor? Belki günde birkaç defa maskenin değişmesi gerekiyor. İnsanların maskeyi kolayca bulacağı bir sistem kurulmalı.

Dün Millî Eğitim Bakanı'nı dinledim. Uzaktan eğitim 31 Mayıs'a kadar uzatıldı. Okulların açılması zaten beklenmiyordu.

Bakan Ziya Selçuk'un basın toplantısında konuşurken kullandığı kelimeler dikkatimi çekti."İvedilikle kararlar aldık." dedi. Bu cümlede "ivedi"yi "acele" yerine mi kullandı, "hız" yerine mi? "Seçenek" dedi... "Alternatif" karşılığı mı, "şık" karşılığı mı, "madde" karşılığı mı, yoksa "tercih" karşılığı mı kullandı? Bakan Bey'in kullandığı "ivedi" ve "seçenek" kelimesi saydığım diğer kelimeleri alıp götürüyor. (Yazar Emin Özdemir, benim de dinlediğim bir konferansta "seçenek" kelimesini kendisinin bulduğunu söylemişti. Kelimenin kökü ve eki/ekleri ayrıca tartışma konusu. Buna girmeyelim.)

Dilimize yerleşmiş, yaygın kullanılan kelimeleri, şu dilden geldi, bu dilden geldi, atalım, şunu kullanalım, dediğimiz zaman dili kısırlaştırırız. Dili kısırlaştırmak fikri kısırlaştırmaktır. İnsan kelimelerle düşünür, kullanıla kullanıla, manasının sınırı belirlenen kelimeler ortadan kalkarsa, kendimizi ifadeden âciz kalırız. Ne yazık ki Bakan Bey'in ifadesinde bunu gördük.

Virüs günleri aynı zamanda düşünme, geleceği planlama ve fikren donanma günleri... Tefekkür günleri... Kendimizi yenileme günleri... Komşu açken tok yatma ıstırabının hissedilme günleri...

Ve... Virüs günleri birbirimizi anlama günleri... Ne olursa olsun, insanlar canlarıyla uğraşırken, aç karnını nasıl doyuracağının telaşına düşerken seçim hesabı yapmayalım. Birbirimizin üstüne gelmeyelim. Şu parti şunu yaptı, bu parti bunu yaptı, demeyelim.

İyiliği övelim, yanlışı düzeltmek için yardımcı olalım.

En dikkat etmesi gereken iktidar partisidir. Yetki ondadır ve icraat ondadır. Eksiklikleri, yanlışlıkları yüzüne vurulur.

İktidar partisinin yapması gereken, gösterilen yanlışları düzeltmek için çare bulmasıdır, eksiklikleri gidermesidir.

Ne yazık ki, bizde bu yapılmıyor. Bizdeki politika saldırı politikasıdır. Kendi yanlışını kendi doğrusu kabul etme politikasıdır. Yanlışını söyleyene, eksiğini hatırlatana en ağır ifadelerle yükleniliyor. Bu yetmiyor, muhalefet iktidardaymış gibi, muhalefetin eksikliklerini sayıp döküyorlar. Sanki onların eksikliklerini sayıp dökünce, kendi eksikliklerini tamamlamış, yanlışlarını düzeltmiş oluyorlar.

Biz birbirimizi anlamazsak el bizi hiç anlamaz.

dfs-004-001-011-001-001.jpg

Yazarın Diğer Yazıları