Bırakın açalım, bırakın verelim
Adamlar öyle bir propaganda geliştiriyorlar ki, sanırsınız cenneti ayaklarımıza getirecekler. Ve Türkiye 25 yıldır süren terörü bitirecek bir anda ortalık güllük gülistanlık olacak. Ancak ne var ki şu kahrolası milliyetçiler her zaman oyunbozanlık yapıyor ve işleyen barış sürecini, hükümetin getireceği baharı birden kışa çeviriyor.
Topluma sundukları hava bu.
Barışı, esenliği getiren onlar, engelleyen muhalefet.
Anaların gözyaşını dindirecek olan onlar, çeşme olup akması için çalışan muhalefet.
Onlar kanı durduranlar, bizler kandan beslenen canavarlarız.
Ayrıca bütün paranoyak davranışlar hep bizde gözleniyor.
“Ermenistan” diyorlar.
Omaaaz!
“Açılım” diyorlar.
Olmaz!
Ne bu ya.
Adamlar açtıkça, biz örtüyoruz. Adamlar verdikçe biz almaya çalışıyoruz.
Verelim gitsin, açalım bölünsün politikasının önünde muhalefet dedikleri şu gereksiz şey olmasaydı, ülkeyi ne güzel yöneteceklerdi ama.
Düşünün bir kere.
Yunan sizden yıllarca “Çıkın şu adadan. Verin şu Ege denizini” diyor, siz inadım inat deyip meseleleri hep o “kayıp ederiz” korkunuz yüzünden elinizin tersi ile itiyorsunuz.
Olur mu öyle şey. Atın şu korkuları üzerinizden lütfen.
Bir bakmışsınız Yunanlıları memnun etmişiz.
Buyurun Kıbrıs’ta ne haklarınız varsa alın arkadaşlar..
Bahar havasına bak.
Öteden Ermenilerin “can can müziği ile” kikirdeşerek geldiklerini düşünün.
Al sana Kafkaslarda huzur.
Kıbrıs’ta huzur.
Bir de Ege’yi Kıta Sahanlığı meselesi ile düze çıkarıp Yunanlı kardeşlerimize müjdeler sunduk mu buyurun cennete. Bütün Avrupa’nın, Amerika’nın alkış sesini gururla dinleyin. Söyler misiniz lütfen. Var mı vermek gibisi.
Hadi gösterin bakalım uyumsuzluğu, çatışmayı. Eski günlerin it dalaşını.
Geriye ne kalır?
Anaların gözyaşı.
Ne yapmak lazım?
Vermek..
Ne vereceğiz?
Terörist başının istediklerini.
Şimdi söyleyin bakalım problem var mı?
Yok!
Yönetim ne kadar kolaylaştı farkında
mısınız?
İstiyorlar veriyorsun; söylüyorlar yapıyorsun.
Bu kadar kolay.
Eskiden neydi öyle ya!
Statükocular, milliyetçiler, bir takım askerler, bilmem ulusalcılar falan “o olmaz bu olmaz” deyip duruyorlardı. Şimdi öyle mi? AKP geldi. İşler tersine döndü. Açılıyorsun, saçılıyorsun işi bitiriyorsun. Bu kadar basit.
Ancak bütün bunları yapabilmek için askeri de susturmak lazım. Gelişmiş demokrasilerde asker konuşmaz.
Kim konuşur?
Başta hapiste yatan terörist başı olmak üzere onların yandaşları, uluslararası güç odaklarının yerli uşakları vs..
Neymiş, “Güçlü asker, güçlü Türkiye” .
Lafa bak.
Olur mu kardeşim.
Cemaat gazetesinin profesör yazarı kızar sana. “Güç” kavramıyla, askerlik arasındaki ilişkinin ne kadar yanlış olduğunu anlatır. Sen zombisin ya. Biyolojik robot.
Yutarsın tabii.