Bir zamanlar Ensar Kılıç ve biz vardık...

Telefondaki genç tiyatro sanatçısı “size acı bir haber vereceğim” dedi. Öncesinde Ensar ile dostluğumuz üzerine birkaç söz söylediğinden anladım. Ensar Kılıç ölmüştü. Zihnim beni benden alıp taa o ilk tanışıp dost olduğumuz günlere götürdü.
Ne günlerdi...
Giresun’un Espiye ilçesinden kalkıp 1976’nın Ankara’sına tiyatro sanatçısı olmak için giden ben, bir Karadeniz taşralısı olarak, Devlet Konservatuvarı’nın yerini bulduğumda kendimi uzay boşluğunda sanmıştım. İlçemin bağlı olduğu Giresun’u bile on kere görmemiştim. Şimdi Türkiye’nin başkenti Ankara’daydım.
Ne müthiş bir durum.
Ocaktan “Tanıdık bir isim verebilir misiniz” dediğimde büyüklerimiz “Orada Ensar Kılıç’ı bulursan sana her kolaylığı sağlar. Bizim Konservatuvardaki okul başkanımız” dediler.
Ankara’ya vardığımda konservatuvarı bulmuştum ama Ensar yoktu. O yıl teyzesini kaybetmişti. O olmadan sınava girdim. Kaybettim.
Ertesi yıl 1977’de Ensar yanı başımdaydı. Kazanmam için çok yardım etti. Pek çok tiradı onunla çalıştık. Ancak, Ankara’nın siyasal ortamı doğal gidişatı değil, planlı gidişatı benimsemişti. Sınavı ideolojik sebeplerle kaybetmiştim.
Selahattin Turgay Daloğlu’nun, ’Hamalın Dramı’adlı eserini oynadık dernek adına.
1979’da turnedeydik.
Hamalın Dramı’yla turneye çıktık ve çıkmakla birlikte de bir dramı yaşamaya başladık. Önce Akdeniz turnesindeyiz. Antalya’nın Kaş ilçesine belki de ilk giden tiyatro ekibi biziz. O günlerde ıssız bir yer Kaş, turizmin henüz çok haberdar olmadığı ama yine de ilgilendiği bir konumda. Kaş’ta pencereleri demir parmaklıklı bir binada sahne kurduk. Oyunun tam ortasında şiddetli bir patlama oldu. Bombalanmıştık. Atılan bomba, parmaklıklara çarptığı için içeri düşmemişti. Eğer düşseydi, Ensar’la ikimizin tam ortasına düşecekti; çünkü o sırada ikimiz sahnedeydik. Daha sonra içi çivi dolu olduğunu öğrendiğimiz bombayı atanlar yakalandı.
Sırada Muğla vardı. Daha şehre girmeden kurşunlandık. Arabamız delik deşik olmuştu. Kurşunlar sağımızdan solumuzdan içeri girmişlerdi.
Gene ölmemiştik.
1979’un bir döneminde yine ’Hamalın Dramı’yla Karadeniz turnesine çıktık. Hamalın kaderi olsa gerek Bolu Dağlarından geçerken bir kere daha kurşunlandık, yine arabamız delik deşik oldu ve yine kurtulduk.
Bir yıl sonra 12 Eylül 1980 darbesi oldu. Darbe olacağı günün akşamı Kars’tan gelin bekliyordu Ensar. O yoldayken darbe gerçekleştiği için öğretmen eşi yolda kalmıştı. Düğünün sunuculuğunu ben yapacaktım. TÖMFED’in ve FOMTED’in bilinen sunucusuydum o zamanlar ben. Gelin yolda kalınca Keçiören’de onunla dalga geçiyorduk. Sonra her birimiz darmadağın olduk. Ensar dernekteki görevi sebebiyle gözaltına alındı. Sorgulandı, daha sonra serbest bırakıldı. Hayatı boyunca hep saldırıya uğrayan birine ne sorulacaktı? Ben, iki kere kurşunlanmış, bir kere bombalanmış ve bir sefer de bıçaklı saldırı ile yaralanmış bir kişi olarak öğretmenlik diplomam elimde Kahramanmaraş’a tayin oldum. Şimdi üniversite hocasıyım. 20 yıla yakın da gazetecilik yapıyorum.
Ensar, iyi bir sanatçı, iyi bir insan, iyi bir baba, iyi bir aile düşkünüydü. Aynı zamanda iyi bir dava eriydi. Almanya’ya gidip yönetmenlik eğitimi aldı. Pek çok filmde rol aldı. TRT’nin çektiği Ramazan Bakkal’ın yapımcısı olduğu Duvardaki Kan’da Kazım Karabekir’i oynadı. Bu rolü ömrü boyunca her fırsatta dillendirdi. Çok sevmişti.
Mehmet Akif’i canlandırdı. TGRT’ye pek çok film çekti. Yaptığı filmlerde Kabe’yi, haccı anlattı. Ve daha başkalarını...
Yaşasaydı, sanata katkısı artacaktı. Amansız hastalığa mağlup oldu.
Onu rahmetle anıyor, kasavetli ve bir o kadar da heyecan dolu günlerimizi hatıraların tazeliği ile gönlümde yaşatıyorum.

Yazarın Diğer Yazıları