Bir tarafta modern eğitimciler diğer tarafta medreseciler
Şeyh Said’in isyanı, dine bağlayanlar hiç düşünüyorlar mı? Onun ilim derecesi nedir? Neyi ne kadar biliyor? “Ya Allah!” deyip yürümesi yetiyor mu? Kurşun sıktıkları da “Allah Allah!...” nidalarıyla karşı hücuma geçiyorlardı.
Şeyh Said, feodal yapısını korumaktan başka neyi düşünebilir? Okuma yazması yok. Kulaktan dolma tarikat şeyhi!
Mustafa Kemal gökten inmedi. Defalarca yazdık. Dünya değişiyor, Osmanlı ülkesi de değişiyordu. Fikrî akımlar, isyanlar, öze dönüş...
Hedef M. Kemal olunca, Şeyh Said’in adı huşu içinde anılıyor. Ülkesini seven, yaşadıkları toprakların bütünlüğünü, isteyen herkesin mutlaka tavrı net olmalıdır. Din-iman meselesini öne çıkaranlar kendilerine Kur’ân-ı Kerîm’de delil bulamazlar!
Bozgunculuğa dair birçok ayet var. Buyurun okuyalım:
“Lâ tebgı’l-fesâde fî’l-arzı inne’llâhe lâ yuhibbu’l-mufsidîn” (“Ülkede bozgunculuk çıkarmaya kalkışma. Çünkü Allah bozguncuları sevmez!”) (Kasas, 28/77)
Sebepler ve neticeler üzerinde durulabilir. Unutulmasın ki, asıl çözücü olan “tebliğ”dir, kendini anlatmadır; baş kaldırma değil; nitekim, başkaldırdığında, ifsat edilip edilmediğini nasıl bileceksin? Neticede, bütüncü, birleştirici olabilecek misin, yoksa cemiyet arasına kan mı girecek?
Neresinden bakarsanız bakın Şeyh Said’in isyanı ikaz değil; bozgundur.
***
Bir tarafta Türkiye Cumhuriyeti’ni isyan edenlerin yüceltilmesi, diğer tarafta, tarikatları ve cemaatleri yasaklayan M.Kemal yönetimine inat, din anlayışları kendilerinden menkul cemaat ve tarikatların baş tacı edilmesi.
Millî Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin, tarikat/cemaat hamleleri için özel görevlendirilmiş sanki. 2011 yılından beri devlet yönetiminin değişik kademelerinde. MEB müsteşarıyken, tarikatların/cemaatlerin derneklerine, vakıflarına kapıları açılıyor.
Sonra Millî Eğitim Bakanı. Bir de yardımcısı var. Özellikle yerinde bırakıldı: Dr. Nazif Yılmaz. Bütün hedefi; mektepleri imam hatipleştirmek.
Yusuf Tekin’in pervasızlığına bakın. TBMM’de MEB’in bütçesi görüşürken kürsüye çıkıyor, meydan okuyor:
“Bunların içinde sizin tarikat-cemaat dediğiniz bizim STK dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır. Ve ben bu protokollerle bize hizmet eden, destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla da protokol yapmaya devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor. Onlardan siz bunun için rahatsızsınız... Protokol yaptığımız bu sivil toplum örgütleri sizin çocukları dağa çıkarmanıza engel olduğu için çatlıyorsunuz. Ben o STK’larla protokol imzalamaya devam edeceğim. Çocuklarımın dağa çıkmaması için, sizin insan kaynağınıza insan yetiştirmemek için buradan devam edeceğim.”
Saray demek ki, Yusuf Tekin’i Millî Eğitim Bakanlığı’na özellikle tercih etmiş. Bütün mektepleri medreseleştirmek için elinden gelin yap, denmiş. Bunun başka izahı yok.
***
Bir devletin okulları var, bir de tarikat ve cemaatlerin. Tarikat ve cemaatlerin mekteplerine “medrese” diyorlar. Merdiven üstü, merdiven altı kaç medrese var, sayısı bilinmiyor. Medrese deyince, sanıyorlar ki, İslâm için şart olan okullar. Öncesinde medreseden başka mektep mi vardı?! Yıllar ilerledikçe, çağ çağı devirdikçe, medreseler, kendilerini yenilemeyince, ister istemez eğitim için arayışlar derinleşti, medreseler çok çok geride kaldı ve son bir hamleyle kapatıldı. “Osmanlı” deyince huşu içinde yer öpenler şunu bilsinler: Medreseler üzerinde ayrıntılı değerlendirmeler yine Osmanlı yönetiminde yapılmıştır.
***
Rifat Serdaroğlu, Doğru Parti Genel Başkanı sıfatıyla Yargıtay Başkanlığına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı hakkında suç duyurusunda bulundu.
MEB yanlış yolda. Anayasa alenin çiğneniyor. Rifat Serdaroğlu, suç duyurusunda, Anayasa’nın 14. ve 24. maddelerine dikkat çekiyor.
Şikâyet dilekçesinde, Yusuf Tekin’in TBMM’deki pervasızlığına atıfta bulunularak: “Bu açıklama “DEVLETİ, TARİKAT VE CEMAATLERLE BİRLİKTE YÖNETİYORUZ” itirafıdır. AKP, 2008 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından “Laiklik Karşıtı Eylemlerin Odağı” olduğu için mahkum edilmiş bir partidir.” deniyor ve şöyle devam ediliyor:
M. E. Bakanı’nın TBMM’deki ifadesi AKP’nin “Laiklik Karşıtı Eylemlerin sadece Odağı değil, tam da MERKEZİ olduğunun en önemli kanıtıdır.
Ayrıca, bugüne kadar Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının, isimlerinin verildiği yerler dikkate alınırsa, AKP’nin bilerek planlayarak Cumhuriyet düşmanlığı yaptığını ve Anayasa İhlal Suçu işlediğinin kanıtlarındandır;
Diyarbakır Dağkapı Meydanının adı 9 yıl önce “Şeyh Sait Meydanı” yapıldı. Devletin Valisi, Diyarbakır’da bulvara bu yıl “Şeyh Sait” adını verdi, Tunceli Belediyesi, Seyit Rıza parkını açtı ve heykelini parka dikti. İskilipli Atıf denen hainin adı, AKP tarafından, hastaneye-okula-caddelere verildi.
Bunlar çok önemli gelişmelerdir. AKP Genel Başkanının talimatı olmadan yapılması mümkün değildir.
Onun emri olmadan, bir Vali’nin bulvara Şeyh Sait adını vermesi, çılgınlık emaresidir.
Sonuç olarak, AKP 2008 yılındaki Anayasa Mahkemesinden, 15 Temmuz 2016 FETÖ kalkışmasından hiç ders çıkarmamış, aksine laiklik karşıtı eylemlerine pervasızca devam etmiştir.”
Şikâyet dilekçesinde “Görevini yerine getirmeyen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı hakkında SUÇ DUYURUSUNDA bulunarak 5797 sayılı Kanun’un 46. Maddesi uyarınca, soruşturma talep ediyoruz.” deniliyor.
***
Türkiye ayrıştı... Uçurum derinleşiyor. Bir tarafta modern eğitimciler, diğer tarafta medreseciler.