Bir 'İslâmcı' profili
"İslâmcı" kesimin saçmalıklarını sık yazıyorum. Kendi adlarına değil, Müslümanlık adına konuşuyorlar. Saf, temiz Müslümanları ifsat etmelerine asla izin veremeyiz.
Selahattin E. Çakırgil'in, cahilliğinden ve kastından bu köşede birkaç defa bahsettim. 12 Eylül döneminde kaçıp İran'da yer tutmuştu. Ben de orada karşılaşmış, "Hoş geldiniz, hoş bulduk" muhâveresinden başka bir konuşmamız olmamıştı. Kendisini Selahattin Eş diye biliriz; "Çakırgil"i sonra ekledi. "İslâmcı" kesim ona çok kıymet veriyor. Kıymete binmek için "Türk"e kastın olacak, Kur'ân'ı kendine göre tefsir edeceksin.
Samsun'dan bir mektup geldi. Yer darlığından dolayı biraz kıstım. Kendisinden izin almadığım için yazanın ismini veremiyorum. Mektupta her şey açık anlatılıyor:
"... Bugün [önceki gün] akşam saat altıda Selahattin Eş Çakırgil'in Samsun'daki bir kültür merkezinde 'Tarihî Değerlerimiz' başlıklı bir konferansı vardı. 'Bakalım ne diyecek?' diye dinlemeye gittim. Konuşma yaklaşık 60-70 dakika kadar sürdü. Yüz kişiye yakın dinleyici vardı. Konuşmayı organize eden kurum ise İHH'yla da bağlantısı olan 'Dost-Der' isimli bir dernekti. Konuşmayı sabırla dinledim. Çakırgil, konuşmasında yine bu millet, ümmet, kavim meselelerine girdi. 'Sen Türk'üm dersen öbürü de Kürt'üm der.' minvalinde sözler söyledi. Kendisinin de Samsunlu olduğunu uzun yıllar da yurt dışında yaşadığını belirtti.
Konuşma bittikten sonra 'Sorusu olan var mı?' dedi. Dinleyici kitlesi zaten belli. Tarihten, sosyal bilimlerden habersiz donanımlı olmayan bir kitle. Bir kişi kalktı, geldiği için teşekkür etti. Başka soru çıkmayınca söz aldım. Yazılarını Star ve Diriliş Postası'ndan takip ettiğimi belirterek tespitlerinin ve değerlendirmelerinin yanlış olduğunu, farazi olduğunu delilleriyle ortaya koydum. Bir iki de soru sordum. Tabiî salon böyle değerlendirme ve soru beklemiyordu. Herkes pürdikkat biraz da şaşırarak beni dinledi. Çakırgil bayağı bozuldu. Kem küm etti. Kendince hepimizin insan olduğundan bahsetti. Sorularıma cevap vermek yerine ortaya sözler söyledi. Sözlerini bitirdikten sonra ben tekrar bu konuşmasını da değerlendirerek yürüttüğü mantığın ne kadar basit olduğunu, tespitlerinin hem yanlış, hem de sosyolojik ve tarihsel gerçekliklerle uyuşmadığını, hayalî olduğunu belirttim. Bunları söylememle beraber Dost Der'in başkanı, değerlendirmelerim ve sorularımla Çakırgil'in zora düştüğünü görünce müdahale etti ve toplantıyı bitirdi.
Çakırgil, kürsüden indiğinde yine konuşmak için yanına gittim. Kendisine Samsun'un neresinden olduğunu sordum. 'Kavak ilçesinin Muratbeyli köyündenim' dedi.
Sayın Tekin, bu zat tamamıyla Pakistan ve Mısır ihvancıların eserlerinden, tercüme İslâmdan fazlasıyla etkilenmiş. Söylediklerine safiyetle inanıyor. Saf ve gafil, dünyadan habersiz, donanımsız bir Türk olduğuna kanaat getirdim. Onu dinleyenler de ondan daha cahil. 'Tanzimat döneminde buna benzer tartışmalar yaşanmıştı.' Dedim. Gördüm ki; 'İslamcılık, Osmanlıcılık, Türkçülük' tartışmalarından da habersiz. 'Osmanlılık'la 'Türkiyelilik' gibi anayasal kimliklerin benzerliğinden, bir harç olup olamayacağından bahsettim. Bilmiyor. Kem küm etti durdu..."
Okuyucu, bize, müşahhas örnekle bir "İslâmcı" profili gösteriyor.