Bir anadil tartışması (5)
UKAM Başkanı Doç. Dr. İlhan Kaya ile konuşmanın nereye varacağını herhâlde merak ediyorsunuz. İlhan Kaya’nın sözlerinden şimdiye kadar okuduklarınızı ilmî süzgeçten geçirdiğinizde, hemen bütün sözlerinin, üzülmesini istemem ama, tartışmaya açık olduğunu, ilmî zeminde değil, siyasî zeminde yürüdüğünü anlamışsınızdır. PKK iddialarının taban bulduğundan bahsetmişti.
-Ama aşırı bir propaganda var. Aşiret bağı duygusu ağır basar. Ayrı bir etnisite açısından değil...
-Şu anda o toplumsal değişime baktığınızda aşiretlerin bazı fonksiyonlarını Kürt siyasal hareketinin üstlendiğini de görürsünüz. Kurulan barış heyetleriyle ve diğer sosyolojik aygıtlarla aşiret ve tarikatların bazı fonksiyonların yeni bir formda ikame edildiğini görürsünüz. Aşiret bağları geçmişle kıyaslandığında büyük ölçüde zayıflamış durumda. Bugün Güneydoğu insanının yüzde 70’i kentlerde yaşıyor. Yüzde 30’u kırsal kesimde yaşıyor. Dolayısıyla kentleşmenin getirdiği sosyolojik bir değişim var. Bu da aşiret ve tarikat yapılarını zayıflatan bir süreç. Aşiretlerin büyük ölçüde gücünün kırılması var, etkinliğinin azalması var. 30 senelik 40 senelik eski paradigmalarla bölgeyi tanımamız mümkün değil.
-Prof. Ahmet Buran’ın makalesini biliyorsunuz: Karma Diller... Rus ilim adamlarının araştırmasını veriyor. Farsça, Arapça ve Türkçenin karışımıyla ortaya çıkmış bir dil var, diyor. Tamamen Rus ilim adamlarından alınma bir araştırma... Birkaç bilinmeyen kelime var, ona da Kürtçe denemeyeceğini söylüyor. Mahallî dil diyoruz ama, çokluk Farsçanın versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. Ben bunu da inceledim. Bunu da düşünmek lâzım.
-Ben dilbilimci değilim ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, dilin teknik boyutu apayrı bir tartışma konusu olabilir. Çoğu zaman insanlar dilin tek bir boyutuyla ilgilenmiyor. Kültürel talepler var. Bunların politize olması var.
-Şimdi asıl noktaya bastınız. Politize oldukları için işin ilmî tarafını düşünmeden ortaya atılırsak sonra o taraf da hüsrana uğrayabilir. Şu andaki görüntü itibarıyla hüsrana da uğrayacaklardır.
-Siz test etmedikten sonra da bunu göremezsiniz. Sizin meşru bir dairede kültürel farklılıklara fırsat vermeniz gerekir. Bu talepleri görmezlikten gelemezsiniz.
-Zaten seçmeli ders verildi. Başta heves edildi, sonra çoğu insan vazgeçti.
-O zaman niye korkuyoruz ki...
-Hayır. Korkmakla alâkası yok. O insanlar bizim insanlarımız. Kaynaşmış, bütünleşmiş. Ben böyle görüyorum. Biliyorsun tarih içinde Güneydoğu’da Selçuklular hâkimdi. Devletler, beylikler kuranlar da Selçuklulardı. Oranın yerlisi diyebileceğimiz insanların, bir iki mahallî beylik dışında devlet diyebileceğimiz bir yapılanması yok. Böyle olunca insanları hüsrana uğratacak aşırı bir iyimserliğe sürüklemek zararlı olmaz mı?
- Gözlemlerim, akademik formasyonum ve izlenimlerime dayanarak kültürel taleplerin karşılanmasının kesinlikle Türkiye’yi bütünleştireceğine inanıyorum. Eğer PKK’nın vesayeti diye bir şeyden bahsediliyorsa bunun yolu yasaklar değil, daha fazla özgürlüktür. (Konuşmanın sonu yarın.)