Ben istemem ötekine ver politikası
Bakın Bahçeli’ye; çözümü de bulmuş, ne yapılacağını da tespit etmiş.
Sıkıntı yok.
Okuyalım mı?
Buyurun...
“Ülkemiz kanlı bir iç savaşa doğru hızla sürüklenmektedir. Bir yandan terörist saldırılarla, diğer yandan küresel dayatmalarla Türkiye’nin yönetilemeyen, ayakta duramayan, egemenliğini savunamayan bir ülke haline getirilmesi ahlaksızca planlanmaktadır.”
Bu tespite kimin itirazı var?
Benim yok.
Tam yerinde tespitler. Gerçekten de Türkiye bir kaosa doğru sürüklenerek PKK ile masaya oturtulmaya çalışılmaktadır. İşte ABD’nin en mühim müttefikimiz olarak söyledikleri ortada.
Şimdi burada duralım ve şöyle bir düşünelim: Eğer Türkiye’nin başı belada, ağır bir millî hezimet ve yıkımla karşı karşıya ise, durum kötü ve bir o kadar da vahim ise Milliyetçi bir partinin sizce ne yapması lazımdır?
Cevabınızı verdiniz...
Devam edelim bakalım sayın liderimizin böylesine vahim durumlarda ne yapılması gerektiğine dair görüşlerini dinlemeye.
“Bu nedenle AKP ve CHP koalisyon hükümeti kurmak için; asılsız, afaki ve içi boş savunmalara sığınmak yerine iş birliği ve ortaklık hukukunu canlandırmalıdır...”
Demek ki neymiş; eğer Türkiye kaosa girecekse, ülke kanlı bir savaşın eşiğine gelmiş veya gelme ihtimali varsa, kısacası Türkiye can çekişiyorsa AKP ve CHP hükümet kurmalıymış.
Anlamayan var mı?
Peki, sorun bakalım, Türkiye’nin tek ve yegâne millî damarı olduğunu söyleyen, kökleri ta 1900’lü yıllara uzanan, kendini özellikle Kuvayı milliye ruhuyla vatanın kurtuluşunda gösteren, vatanseverliğin timsali olduğu söylenen MHP ne yapacakmış?
Muhalefet olacaklar...
Sorumluluk almayıp kaçacaklar.
Muhalefet olmanın eleştirel kolaycılığı ile yıkım sürecini seyredecekler...
Öyle mi?
Bu mu bizim işimiz?
Bunun için MHP olmaya gerek yok.
Böyle bir hükümet önerisini aklı başında bir sivil toplum kuruluşu da yapabilir. Meselâ bir bakmışsınız ki aydınların büyük birikimini elinde tutan Türkocağı bir bildiri yayınlamış, hepimizi şaşırtarak, “Ey seçilmişler Türkiye böyle gitmez bir hükümet kurun” deyivermiş...
Olmaz a. Mesela diyorum. Konferanslar toplamış, sempozyumlar yapıyor.
İlmî aklı, ülkenin hizmetine sunmuş, millî bir yol haritası çiziyor... Bu görüşlerden ilham alan herkes tartışma ortamlarında bunları dillendiriyor.
Kitaplar üretiyor...
Kendisine ait web sitesinden tartışma videoları yayınlıyor.
Sanki Gökalp yeniden dirilmiş de işbaşında gibi.
Benimkisi olmayacak hayal... Boş düşünceler...
Tıpkı merhum şair Mehmet Emin’in söylediği gibi. “Şairleri ölmüş öksüz bir çocuk gibiyiz.”
Bu başkalarına akıl veren, yol öneren ve fakat kendine iktidar yakıştırmayan siyasal akıl, tarih bilincine sahip bir dava şuuruyla demeliydi ki:
“Ey Türk Milleti! Ülkemiz için parti çıkarı, kişisel çıkar artık bitmiştir. Milliyetçi hareket, tarih bilinciyle, ülkemizin dirlik düzeni, milletimizin bekası için elini taşın altına koymaya hazırdır. Ülkesini seven beri gelsin. Tüm çıkarlarından arınsın ve tıpkı Kurtuluş Savaşında olduğu gibi ülkenin sağlık ve sıhhati, kurtuluşu için el ele versin. Gün bugündür. Geçmişte olduğu gibi kutlu günlerimiz adına toplanalım. Hükümet olalım. Birlik olalım. Kişisel veya siyasal çatışmalarımızı erteleyelim. Millî kurtuluş politikaları üretelim, birlikte savunalım, birlikte adımlar atalım... Gelin önce vatan diyelim.”
Demedi, demiyor...
Sadece akıl veriyor...
Yön vermeye çalışıyor.
Başkalarının ne yapması gerektiğini söylüyor; kendisinin ne yapacağından hiç söz etmiyor. Talihsiz bir dönem yaşıyoruz. Ne yazık ki ülkenin zor zamanlar geçirdiği sırada, bu zorlukları aşacak, ülkeyi kurtaracak, kitleleri toplayacak, insanları ortak amaçlar etrafında toplayacak liderler yok.