‘ben amerikadaykene...’
Elimizde mutlaka kalem olmalı... Her bir satır tarihi aydınlatacaktır. Bugün belki yazdıklarını çok insan biliyordur ama zaman geçtikçe, geçmişe dönüp bakanlar, neler olduğunu ancak yazılanlardan öğreniyor.
Bizde en büyük eksiklik yazmak...
“ben amerikadaykene... PROFESÖR OLMAK” Ahmet Sınav’ın kitabı. (Post Yayınları, 264 s.) Uzun süre ABD’de bulunmuş. Yaşadıklarını sathî değil; girintili yazmış. Okuyanı meraklandıran da bu girintiler. Teknoloji gelişti, dünya küçüldü. İnsanlar genelde her şeyden haberdar. Ama yerinde inceleyen, gördüklerinin ayrıntısına giren, kendi duygularını katan yazar merak uyandırır.
Ahmet Sınav, “ben amerikadaykene... PROFESÖR OLMAK”da, kendisini kasmamış, kaleminin ucunu açık tutmuş. Çok da iyi etmiş.
İç kapakta, kitap başlığının altında bir not var:
“28 Şubat'ta askerlikten atılan bir doçent binbaşının USA'da geçen 12 yıllık akademik kariyer ve sivil yaşam izlenimleri."
28 Şubat dönemi çok insanın hayatını değiştirdi. Benim üzerimde de menfi izi var.
Ahmet Sınav kitabında önce “fark”ı anlatır. Nedir bu “fark”? “Ön söz”ü okuyacağız:
“Şair Can Yücel'in söylediği gibi; ‘Fark etmeli insan, farkı fark etmeli...’
Amerika'da hayat farklı yaşanıyor. Benzerlikler olsa da insanlar farklı bakıyor hayata. Devlet farklı yönetiliyor, üniversiteler farklı üretiyor, hocalar farklı öğretiyor, camilerde ibadet farklı, mahallede komşuluk farklı, evde aile ilişkileri farklı, yolda trafik farklı, polisin suçluya yaklaşımı farklı, sosyal ilişkiler farklı, medeniyet anlayışı farklı, paranın kazanılması farklı, harcanması farklı, tasarruf edilmesi farklı...
Hemen her şey farklı oğlu farklı işte. Daha iyi veya daha kötü, daha güzel veya daha çirkin olduğunu değil. Sadece faklı olduğunu anlatmaya çalışıyorum bu kitapta. Ama bu farkın, onların dünyaya liderlik etmesine, bizim ise sadece o liderliğe arkadan bakıp çemkirmemizde önemli bir sebep olduğunu düşünüyorum. Çünkü onlar her şeyin sonunda ne getirip ne götüreceğini hesap ederek kurmuşlar düzenlerini. Kanunlarını, kurallarını rasyonel bir temele oturtarak yapmışlar ve uygularken de ona dikkat ediyorlar. Biz ise, daha eski ve köklü medeniyet olduğumuzdan olacak, zamanla eskiyen medeniyetimizi bir türlü yenileyememiş, rasyonalize edememişiz. Artık günümüzde faydasız hâle gelmiş kuralları sorgulayıp değiştirmek yerine, hâlâ onları uygulamakta ısrar ediyoruz. Hukukumuzun ana teamülü olan ‘usul esastan önce gelir’ prensibinin bile bunun en belirgin göstergesi olduğunu düşünüyorum. Bir türlü vazgeçemediğimiz irrasyonel yönetim alışkanlıklarımız, kendimizi yenileyebilmemizi engelleyerek geri kalmamıza neden oluyor.
Bu yüzden yazdım anılarımı. Aradaki önemsiz görünen ama önemli olduğuna inandığım bu farklar, insanımız tarafından fark edilsin istedim. Özellikle de Amerika'daki hayatı Hollywood filmlerindeki gibi zanneden, geleceğimiz ve kendi geleceklerinin teminatı gençlerimiz tarafından...”
Ahmet Sınav, “Anlatacak bir hikâyesinin olmasına büyük katkıda bulundukları” için ağabeyi Osman Sınav’a ve eşi Patricia’ya özellikle teşekkür ediyor.
Kitabın girişinde “Dönüşüm muhteşem oldu...” başlığı altında “Artık, 28 Şubatçıların ülkenin geleceği için tehlikeli görüp askerlikten ihraç ettiği o ‘menfur’, veya sevenlerinin gözündeki ‘mağdur’ biri olmaktan, dünyanın en iyi üniversitelerinden birinin, Columbia Üniversitesi’nin kartvizitini taşıyan ‘mağrur’ bir akademisyene dönüşmüştüm. Artık, New York'ta doğru dürüst İngilizce bilmediği hâlde, tam zamanlı hoca yapılmış, pasaportunda ‘0-1 Extraordinary Scientist’ vizesi taşıyan, sevenlerini gururlandıran, biriydim.” diyor ve ABD hikâyesini başlatıyor.
Türkiye’nin zor imtihandan geçtiği bu sıralar ülkemizi terk edip başka diyarlarda gelecek arayanlar “ben amerikadaykene... PROFESÖR OLMAK”ı okumalı.