Belki her şey aynı değildir
Bugün izninizle birkaç konuya değineceğim.
1-Çocuk ve siyaset konusu.
Konuya girmeden önce müsaadenizle solcuların vazgeçilmez kronik "sağ" takıntısına birkaç sözüm var. Arkadaş, bu adamların ideolojik takıntı ve saplantıları nasıl bir şey ki halen daha siyasal olayları sağcılık üzerinden açıklıyor.
Sağcılar da sağcılar.
Şimdi biz de oturup solun sicilini mi yazalım? Bunu mu istiyorsunuz?
Herkes kendine baksın.
Gelelim, siyasetin çocuklar üzerinden yürütülmesine.
Birincisi bu olay, Türkiye''deki siyasetin kalibresini gösterir. İktidar, siyasetin hem seviyesini ve hem de ahlaki değerini en aşağıya çekmiş, düşürmüştür. O seviye çocuk seviyesidir.
İkincisi, çocuk aklıyla, meydanlar yönetilmek istenmiştir. Bu aklın vereceği ilhamla kim oy verir bilemem.
Üçüncüsü, yasa ve hukuk çiğnenmiştir. Çocuklar siyasetin aracı haline getirilerek Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi''ne ters davranılmıştır.
Dördüncüsü, İslami değerler açısından çocuk sabidir. Sabi-sübyan siyasete alet edilerek, Allah''ın rızası gözetilmemiştir.
Dolayısı ile bu siyaset kirli siyasettir, ahlaksız siyasettir.
2-İmamoğlu ve elçiler buluşması konusu.
Hatırlayanlar bilir. AKP kurulurken de daha il başkanlığından itibaren, ABD büyükelçileri Erdoğan ile ilgilenmişler, çeşitli toplantılar yapmışlardı. Bu yolun sonu, 28 Şubat süreciyle Millî Görüş''ün bölünmesine ardından "Millî Görüş gömleğinin çıkarılarak" AKP''nin kuruluşuna kadar gitmişti.
Yine BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş''ın söylediği gibi: AKP Genel Başkanı Erdoğan''ın "25-30 yıl önce Pınarhisar Cezaevi''nde ABD büyükelçisi ile yediği balık" hatırlanmalıdır.
Bu hatırlatmalardan sonra nereye geleceğim?
Şuraya.
Kimse kusura bakmasın. Bu tür yemekler bana hep maziyi hatırlatıyor. Milliyetçi damarıma dokunuyor.
İşkilleniyorum ve hoşlanmıyorum.
3-Troll meselesi.
Kılıçdaroğlu geç kaldı. Lakin geç de kalsa açıklamakla iyi yaptı. Troll meselesi, Türkiye''nin siyasi ahlak, siyasi çarpıtma ve kamuoyunu kasten, bilerek ve isteyerek yanlış düşünmeye yöneltme konusunda dağlar kadar suç işlediğinin meselesi.
Onların yarattığı çarpıtma ve yanıltmalarla oluşan toplumsal algı, birçok kişinin masumken suçlu, suçluyken masum gibi düşünülmesine sebep oldu. Böylece, hem kamuoyunun gerçeği görmesi engellendi ve hem de hukuksal konularda, suçsuz insanlar bu yalanlarla hapse atıldı.
Haliyle troll meselesi aslında bir toplumsal yara.
Açılmalı ve deşilmeli.
Cerahat aktıkça toplumsal vicdan, hesabını soracaktır.
Troll konusunda AKP ve bütün iletişim kadroları suç biriktirdiler. Günahları öyle çok ki, ahirete vardıklarında cehennem kendilerine ne söyler bilemem.
Her gün bu medyaya bakın. Halen daha bıkmadan usanmadan günah torbasını doldurmaya devam ediyor. "Allah" diyor ama Allah''ın dediklerinin hiç birini yapmıyor. "Müslüman" diyor ama Müslüman gibi değil iftira makinesi gibi çalışıyor.
Dolayısı ile troll ve troll gibi haber, yorum, yazı yazan, başlık atan, internet sayfalarından söz söyleyen binlerce medya ve medya kişisi var. Onların yazdıklarını okuyup öğrenip, tarikat ve cemaatlerde, yurtlarda derneklerde birebir tekrarlayarak halka aktaran, yalan yayma grupları da var. Alt kadrolar bunlar. "Olur mu öyle" diyenlere, inanmakta zorlananlara, o medyanın haber spotlarını gösteriyorlar. İşte bugün bunlar sayesinde, yalanın, çarpıtmanın kuşattığı zihinler AKP''den kopamıyor. Çünkü yalanları gerçek sanıyorlar.
Buna medyanın gücü diyoruz.
Medya bu sebeple dördüncü güç.
Tıpkı bulunduğumuz yerde kar yağarken her tarafı kendi yaşadığımız yermiş gibi sanmamıza benziyor. Hâlbuki başka sıcak bölgeler o gün güneşlidir belki.
Medya zihnimizi kuşatır, her yeri kar yağıyormuş gibi gösterir.
Troller bunu sosyal medyadan yapar.