'Bask ve İrlanda modelleri Türkiye'ye uymaz' (3)
"Çözüm=Çözülme" döneminde PKK muhatap alındı. Abdullah Öcalan, "bilge kişi" muamelesi gördü.
Bu dönemde üniversitelerde, önünü arkasını, ne getireceğini ne götüreceğini, ilmî seviyenin tutturulup tutturulamayacağını hiç ama hiç düşünmeden "Kürdoloji" bölümleri açıldı.
"Çözüm=Çözülme" döneminde R. T. Erdoğan, "Türk" kavramının "bütün"e teşmilini hiçe saymak, zayıflatmak için, önce "Türkiyelilik" kavramını ortaya attı. Sık sık 38 etnisiteden bahsetti.
R. T. Erdoğan'ın, bir zaman, beynimize çaka çaka hatırlattığı etnisiteler hangileriyse ve ne kadarsa hepsi için üniversitelerde enstitüler kurulmalıdır; diller ve halklar araştırılmalıdır. Etnisiteler bizim başımızın tacıdır, zenginliğimizdir, dayanağımızdır, gücümüzdür, varlığımızdır. ("Kürtçe" dersi ayrı mesele. İleride ele alacağım.)
Her ülkede dil ve bölge farklılıklarından hareketle huzursuzluk çıkaranlar, ayrı baş çekmek isteyenler tarih boyu olmuştur ve olacaktır. Bunlar kaale alınmaz. Silâha sarılırlarsa mücadele edilir.
Kıyama kalkışanlar, dışarıdan hep destek görmüşler, içeride de, "Türk"e husumeti olanlar, sureti haktan görünerek kalemleriyle kıyamcıların yanında yer almışlardır. Çünkü "Türk" yok edilmesi gereken bir unsurdur. Yine "Şark Meselesi" mi diyeceksiniz! Evet! Şark Meselesi!
Ünlü tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık'ın, yeri geldikçe atıfta bulunduğum sözlerini hatırlatacağım. Taha Akyol'un "Tarihçiden uyarı" başlıklı yazısına girip okuyabilirsiniz. (Milliyet, 2 Kasım 2007).
İki gündür yazıyoruz. Prof. Dr. Özcan Başkan'ın, başlığa aldığım makalesinden hareketle önce Bask örneğini verdik. Hoca makalesinde ne demişti:
"Bugün Türkiye'de ayrı ve soyut bir 'Kürt sorunu' değil de, bir bölgesel 'geri-kalmışlık' durumu bulunduğu herkesçe kabul edilmektedir. Fakat, bu çok özel sorunu Türkiye bağlamında çözmek yerine, dıştaki Bask ve İrlanda modellerini bilir-bilmez ortaya sürmek, en azından 'sığ-düşünsellik' demektir."
Uluslararası ilişkiler dersi veren Doç. Dr. Segâh Tekin'in "Bask Milliyetçiliği" makalesinden dün bahsettim.
Segâh'ın İspanya ile ilgili bir başka makalesi daha var: "Katalan Milliyetçiliği". (Milliyetçilik (Editör: Tevfik Erdem), 2020, s. 645-657). Bu makaleyi de okuduğunuzda, içimizde kıyam edenlerle bağdaşır bir yön bulamıyorsunuz.
Şimdi Prof. Dr. Özcan Başkan'ın İrlanda örneğine dair yazdıklarını okuyalım:
"Britanya adalarından İrlanda, bir ada olarak sınırları belli, aynı bir coğrafî birimdir. MÖ 6. Yüzyılda buraya Keltler gelip yerleşmişlerdir. Milat'tan sonraki ilk yüzyıllarda Hıristiyan olan İrlanda halkı, böylece Avrupa uygarlığına bağlanmıştır. Daha sonra, Avrupa'daki Batı Roma İmparatorluğu Barbarlarca yıkılınca, uzaktaki İrlanda adası yüksek bir kültür düzeyini sürdürmüştür. O kadar ki, 548 gibi erkence bir tarihte kurulan 'Clonmacnois' manastın, 'üniversite' düzeyinde öğretim verebilmiştir. / İrlandalılar da, kendi aralarında, 1800 yıl kadar bir süreyle, tıpkı Basklılar gibi, bağımsızlıklarını, dillerini ve kültürlerini kesiksiz olarak sürdürmüşlerdir. İrlanda ancak 12. yüzyılda, yavaş yavaş İngiliz egemenliğine girmeye başlamıştır."
Hoca'nın "Kürdistan" değerlendirmesi yarına kaldı.
*
Türk kültür hayatında ayrı bir yeri olan Muhittin Nalbantoğlu'nu kaybettik. Kitap ondan sorulurdu. Bir bibliyomani idi, desem yeridir. Kendisini İstanbul'a ilk geldiğim yıllarda, Hergün gazetesindeyken tanıdım. Ruşen Eşref'in M. Kemal'le yaptığı ilk röportajın çıktığı Yeni Mecmua nüshasını getirmiş, bana okutturmuş, böylece tanışıklığımız ilerlemişti. Allah rahmet eylesin.