Bartholomeos’la ne konuştum?

Fener Rum Patriği’nin İsviçre’de, bir devlet başkanı, en azından bir devlet yetkilisi gibi “Ekümenik” sıfatını kullanarak bildiriye imza atması tartışıldı. İsviçre’deki toplantı üzerinde duralım:

15-16 Haziran 2024’te 90’dan fazla ülkenin temsilcileriyle bazı uluslararası kuruluşlar İsviçre’de bir araya geldi. Maksat Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona erdirilmesi çabası idi. Ama toplantıya Ukrayna çağrıldığı hâlde Rusya çağrılmamıştı. Görüşmeler, tartışmalar sonunda “Bürgenstock Bildirisi” yayınlandı. Bildiriyi Türkiye dâhil 80 ülke ve dört uluslararası kuruluş imza attı.

Türkiye’den Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan başka imza atan bir kişi daha vardı: Fener Rum Patriği Bartholomeos.

Bartholomeos, bildiriye “Ekümenik Patrik Bartholomeos” imzasını kullandı.

İçimizde, ister istemez, “Devlet içinde devlet mi var?” tartışması yine zirveye çıktı.

“Ekümen” Fransızcadan geliyor. “Evrensel patrik” anlamında kullanılıyor.

Patrike “Millet Başı” sıfatını Fatih Sultan Mehmet vermişti. 1517’de Yavuz Sultan Selim Mısır’ı alınca, İskenderiye ve Antakya patrikhanelerini İstanbul’daki patrikhaneye bağlıyor ve Fener Patriği “Millet Başı”nı da içine alan “Cihan Patriği” ilân ediliyor.

Patriğin, yurt dışında bağlantılarında şu unvanı kullandığı haberlerde yer alıyor: “Ecumencial Patriarch and Archbishop of Costantinople and New Rome” (“Yeni Roma’nın ve İstanbul’un Başpiskoposu ve Evrensel Patriği”)

Ancak; Lozan Antlaşması’yla, patriğin bütün sıfatları kaldırılmış. Onun için Fener Patriği”nin “devlet başkanı” gibi hareket etmesi tartışılıyor.

***

Aynoroz Yarımadası’nı bilir misiniz? Batı Trakya’da, Ege denizine uzanan üç parmağın Türkiye tarafındaki.

Burası Yunanistan içinde otonom bir bölge ve izinle girilebiliyor. Ortodoks Hristiyanlar, bu yarımadayı “Meryem Ana Bahçesi” diye anarlar. Ben de kadını bırakın, dişi hiçbir varlığı girmesine izin verilmeyen bu manastırlar bölgesine izinle girdim. Buraya girmenin hikâyesini yer yer veririm. Tekrarlamayacağım. Sadece şunu söyleyeceğim. Biz ayrılırken, “Fener Rum Patriği” Bartholomeos, Aynoroz’a şaşaalı törenle ayak basıyordu. Geleceğini bilseydim, bir gün daha kalırdım. Sonra İstanbul’da Patrik’le konuştum, orada karşılaşamadığıma üzüldüğümü belirttim. Patriği, dönemin Yunanistan Başbakanı Simitis karşılamış, karşılıklı nutuk atmışlardı.

***

Dün yazdığım gibi, Bartholomeos’la bir röportaj yaptım. Her şeyi sorabileceğimi söyledi. Soruları yazılı istedi ve yazılı cevaplandırdı. Verdiği her cevap bir belgedir. Röportaj uzun. Kısalttım.

A. Tekin: Dünyada kaç patriklik size bağlı veya sizinle işbirliği yapıyor?

Bartholomeos: Dünya Ortodoks Kilisesi 9 Patriklikten (İstanbul, İskenderiye, Şam, Kudüs, Moskova, Belgrad, Bükreş, Sofya, Gürcistan), 5 otosefal (Kıbrıs, Yunanistan, Polonya, Arnavutluk, Çek Cumhuriyeti-Slovakya) ve 2 otonom Kiliseden (Finlandiya ve Estonya) oluşuyor. Bu 16 kilisenin koordinasyonunu üstlenmiş olan ve birleşim noktasını oluşturan Kilise baştan bugüne kadar İstanbul’daki Ökümenik Rum Patrikliğidir.

A. Tekin: Gittiğim Ortodoks ülkelerde dinin sosyal hayat üzerinde büyük etkisinin olduğunu gördüm. Hayatı din şekillendiriyor, desem mübalâğa etmiş olmam. Hayatı dinin şekillendirmesi hoşgörüyü beraberinde getirmesi gerekirken düşmanlık daha artıyor. Türk-Yunan ilişkilerinde, Sırbistan ve eski Yugoslavya da örnek verilirse bunu nasıl izah edebilirsiniz?

Bartholomeos: Ortodoksların çoğunluk olduğu ülkelerin çoğu Komünizmin yeni çöktüğü ülkelerdir. Bu toplumlar şu an büyük sosyal, ekonomik ve siyasal bir kriz yaşıyor. Bu kriz toplumun davranışına da yansıyor ve bazen ırkçılığa yol açıyor. Bu krizin sorumlusu din, özellikle de Ortodoks Kilisesi olamaz. Aynı hoşgörüsüzlük sorunları 80’lerin sonunda bütün Avrupa’da da yaşandı ve hâlâ yaşanıyor. İşsizliğin artması sonucu, Batı Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız ve diğer yabancı uyruklu işçiler hedef alındı ve ırkçı Siyasal Partiler seçimlerde bir hayli başarılı olmaya başladılar. Fakat bunun dinle alâkası yoktur. Batı Avrupa’da bugün dinlerin günlük hayatta oynadığı rol çok zayıf olmaktadır. Buna rağmen, vatandaşlarımız bir çok kez kundaklanma hedefi oldu, Musevîlerin mezarları tahrib edildi. Demek istediğimiz şu: Bir toplumda hoşgörüsüzlük kaydediliyorsa, bunun sorumlusu din değil, o toplumun yaşadığı krizdir.

‘Heybeliada Ruhban Okulu Açılsın’

A. Tekin: Heybeliada da binanız duruyor. Ne olarak kullanıyorsunuz?

Bartholomeos: Heybeliada’daki binamız baştan beri bir manastır olarak kurulmuştur ve bugüne kadar aynı fonksiyonu korumaktadır. Büyük bir süre için Aya Triada Manastırında Ruhban Okulu faal oldu. Ruhban Okulumuz, bildiğiniz gibi, 1971’de hükûmetimiz tarafından kapatıldı. 1971’den bugüne kadar Heybeliada Aya Triada Manastırında devletin izniyle bir takım Çevre Konferansları yer aldı. Ayrıca çok zengin ve mühim olan Kütüphanesi de şu an bir çok bilim adamlarını ve öğrencileri kabul ediyor.

A. Tekin: Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasını istiyor musunuz? İstiyorsanız neden? Aslında dinî bütün bir yerde ruhban okulu açılsa sizin için daha faydalı olmaz mı? Meselâ Athos’ta açılmasını istemez misiniz?

Bartholomeos: Ruhban Okulunun kapatılması Rum Patrikliğinin aleyhine büyük bir darbe idi. Artık ruhanîlerimizi ve ilâhiyatçılarımızı kendimiz eğitemez olduk. Yurt dışına göndermek zorunda kaldık. Ne yazık ki gençliklerini yurt dışında geçiren gençlerimiz nadiren geri dönüp İstanbul’da görev yapmayı tercih ettiler. Ruhanîlerimizi kendi memleketimizde eğitmek isteğimiz aslında lüks olarak değil, hak olarak kabul edilmelidir. Dünyadaki tüm bağımsız Ortodoks kiliselerinin elemanlarını yetiştirmek için Ruhban Okulları vardır, yalnız bizimkinin 30 seneden beri yoktur. Ruhban Okulun kapatılma nedeni Özel Yüksek Okulların yasaklanması idi. 1971’den bu güne Ülkemizde bir çok Özel Üniversiteler kuruldu ve başarılı bir şekilde eğitim vermektedirler. Patrikliğimizin tek Ruhban Okulunun hâlâ kapalı tutulmasını şahsen açıklıyamıyoruz.

A. Tekin: İstanbul’da Patrikliğin çevresinde bina aldığınıza dair bazı haberler gazetelerde çıktı? Neden bina alma ihtiyacı duydunuz ve kaç bina aldınız?

Bartholomeos: Patrikhanede çalışan aileler için 5-6 bina satın almak zorunda kaldık ve tabii ki bunun amacı Patrikhaneyi Vatikan yapmak değildir!

‘Rum Patrikliğinin 1600 Yıllık Geçmişi Var’

A. Tekin: Bazı araştırmalarda şöyle deniliyor: “Fener Patrikhanesi 1994’te Türkiye’nin gündeminde yer almaya başladı. 2001 yılına kadar da gündemden düşmeyecek. Bu tarihten itibaren ya pasifize olacak ve Lozan’dan bu tarafa süren fonksiyonunu devam ettirecek ya da ökümenik statüye kavuşup Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kanunlarının vesayetinden kurtulacak ve evrensel bir kurum hâline dönüşecektir. Birinci konumda kalırsa Türkiye için bir problem yoktur. Ancak ikinci konuma geçerse Türkiye Cumhuriyeti en büyük tehlikeyle karşı karşı gelecektir.” Siz bu görüşü nasıl yorumlarsınız?

Bartholomeos: Fener Rum Patrikliği sadece 1994 ten itibaren değil, 1600 yıllık bir geçmişten günümüze gelmiştir. Asırlardan beri hiç bir zararı olmadıysa, bundan sonrada hiç bir zararı olmayacaktır. 1600 yıllık bir geçmiş, Patrikliğin tanınması için yeterli bir zaman olduğu kanaatindeyiz.

Patrikliğin pasifize olması bizce Türkiye’deki demokratik anlayışın mevkisini belirtir. Ülke olarak ya geçmişe ya da geleceğe yönelik yatırımlar yapmak ve kendimizi girmek istediğimiz Avrupa Birliğine daha iyi hitap etmemiz gerekmektedir.

Bizce konu İstanbul Rum Patrikliğinin “Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının vesayetinden kurtulması” değildir. Asırlardır kendisini tarihin gümüş kitabına altın harflerle Ökümenik Patriklik adı altında yazdırmış ve ülkemizde bir çok yerde Ökümenik Konseyler gerçekleştirmiş, tarihin gerçeklerinden çekinmeyen Patrikliğimizin bir laboratuar olarak gördüğümüz tarihte de olduğu gibi, Evrensel kurum olarak kabul edilmesi halinde beraberinde getirdikleri ile ülkemize kazandıracaklarıdır.

A. Tekin: Vatikan, Katoliklerin dini merkezi... Bunun yanında Ortodoksların dinî merkezi de Fener mi?

Bartholomeos: Öncelikle Vatikan basit bir din merkezi değil, bir devlettir. Bundan öte, Vatikan Katolik Kilisenin tek yönetici Merkezidir. Bütün dünya Katolikleri ilgilendiren kararlar Vatikan’da Papa tarafından alınır. Bütün dünyadaki Katolik kiliseleri direk Vatikan’a bağlıdır. Oysa Ortodoks Kilisesinin yönetimi tamamen farklıdır. Her ulusal Kilise kendini arzu ettiği şekilde yönetir çünkü bağımsızdır, kendi Sensinod Meclisi vardır, kimse içişlerine karışamaz. Sadece büyük, sıradışı ve olağanüstü bir durum söz konusu ise Ökümenik Patriği yardıma çağrılabilir. Meselâ Bulgaristan Patrikliği geçen Eylül ayında çok zor durumda kaldı ve bize mektup yazıp yardım istedi. Başkanlığımın altında büyük bir Konsey düzenlendi ve sorun başarıyla çözüldü. Bizim Ökümenik Patriği olarak rolümüz budur: Dünya Ortodoksluğun aktivitelerini koordine etmek ve Ortodoks Kiliselerin birliğinin simgesi olmak, inisiyatiflerde bulunmak, ve Ortodoksluk Genel Konseyleri çağırabilmek ve başkanlık yapmaktır. Fakat tüm Ortodoksluğu ilgilendiren kararlar demokratik bir şekilde bütün Patriklikler tarafından ortakça alınır ve ortakça da uygulanır. Her Patrikliğin ve her otosefal ve otonom Kilisenin oyu Ökümenik Patriğin oyu ile eşittir.

A. Tekin: Ortodoksların “Devlet kilisesiz, kilise devletsiz olamaz.” felsefesi neyi ifade ediyor?

Bartholomeos: Şahsen söz konusu felsefeyi ilk kez sizden duyuyoruz. Ortodoksların böyle bir felsefesi yoktur. Devletin varoluşu her vatandaş için ifade ettiği güven, adalet ve barış güvencesi, Kiliseler ve her çeşit Kurumlar ve Vakıflar için aynı şekilde geçerlidir.

‘İmparatorlukların Vârisi Her Millettir’

A. Tekin: Bizans İmparatorluğunun vârisi misiniz? Aynı çift başlı kartal amblemini kullanıyor musunuz?

Bartholomeos: Bizans İmparatorluğu ulusal bir İmparatorluk değil evrensel, multinasyonal bir imparatorluktu. Uzun ömrünü de ona borçlu zaten. Hiçbir kültürü göz ardı etmeden, her kültürden, her uygarlıktan, en mükemmel parçasını entegre edip yeni ve dayanıklı bir kültür yaratmıştı. Bu tür bir İmparatorluğun vârisi hiçbir millet olamaz. Her millet olabilir. Unutmamalıyız ki, Fatih Sultan Mehmed’in arzusu tarihe Bizans İmparatorlarının halefi olarak geçmesiydi. Onun için de Bizans İmparatorlarının gömüldüğü aynı yere gömüldü. İlk resmi mektuplaşmaları da Rumcaydı. Bizce Bizans İmparatorluğun varisleri eski Bizans’ın topraklarında bugün yaşayan her millettir. Çift başlı kartalın ise sadece dinî bir anlamı vardır: Rabbımız İsa Mesihin hem İnsan hem Allah olduğunu ifade eder.

A. Tekin: Diğer Patrikliklerin sizin nezdinizde temsilcileri var mı?

Bartholomeos: Yoktur. Yalnız Kudüs Patrikliğinin burada üç manastırı olduğundan, onlara bakmak için bir rahip vardır.

A. Tekin: Patrikliğinizin bahçesine bir ses bombası atılmıştı. Bu olaydan sonra ABD’deki Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Spiridon resmen Clinton’a başvurup Fener Patrikhanesini “himayesine almasını” talep etti mi? Talep ne anlama geliyor?

Bartholomeos: 1997 Aralık ayında Patrikliğimize gece yarısı bir ses bombası değil gayet normal bir bomba atıldı ve maalesef o sırada patlamanın çok yakınında olan peder Nektarios sağ kolundan ağır yaralandı ve acilen hastaneye kaldırıldı. Şu an sağ kolunda ciddi bir sakatlık var ve dini görevlerini gerektiği kadar iyi yerine getiremiyor. Bu Patrikiğimize olan üçüncü bomba saldırısı idi ve ABD resmî ziyaretimizden hemen sonra gerçekleştirildi. ABD’deki resmî ziyaretimiz Amerika’daki medyalardan ve tabiî ki oradaki cemaatimizden çok sıcak karşılandı. Böyle bir başarılı bir ziyaretten sonra bize karşı kanlı bir saldırı mutlaka Amerika’dan tepkisiz karşılanamazdı. Uslu uslu durup bombaların düşmesini de seyredemeyiz herhâlde. Esasen bizi merakta bırakan eylemcilerin hâlâ yakalanılmamış olmalarıdır.

‘Fatih Yetki Verdi’

A. Tekin: ABD’nin Yeni Dünya Düzeninde Feneri de kontrol altında tutmak gibi bir niyetten bahsediliyor. Çünkü, 200 milyonluk Rus Ortodoksları ilerde Sovyetlerde olduğu gibi bir güç hâline gelebilir. ABD de bunu Fener’le dengelemek istiyor, yorumu yapılıyor. Sizin görüşleriniz?

Bartholomeos: Biz dinî bir kurumuz ve ABD’nin Yeni Dünya Düzeninde yaptığı plânlardan haberdar olacak konumda değiliz. Siyasî amaçların peşinde olmadığımız hâlde biz bu tür plânlamalara katılmayız. Tam tersi söz konusu olduğunu da ifade etmeliyiz: Yunanistan ve Türkiye arasındaki siyasi gerginliklerin bedelini ilk ve en fazla İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’daki Rumlar ve dolayısıyla Patrikliğimiz ödedi ve ödemektedir. Biz her zaman siyasetin ve gerginliğin kurbanı olduk ve asla uluslararası siyasi ve stratejik dengeler içinde herhangi bir rol oynamak amacında değiliz.

A. Tekin: Fatih Sultan Mehmed, size ökümenik yetki ve sıfatı verdi mi? Vermediği iddia ediliyor. Deniyor ki: “Fatih, Gennadios II.’ye gönderdiği beratla Fener Patrikhanesinin Rum Cemaati üzerindeki yetki ve sorumlulukları aynen kabul etmiştir.” Siz nasıl yorumluyorsunuz?

Bartholomeos: Bilmelisiniz ki, Osmanlı’nın Patrikliğimize verdiği yetkiler sadece Cumhuriyet dönemindekilerden değil, Bizans dönemindekilerden bile daha üstün idi. Fatih Bizans dönemi haklarımızı aynen tanımış ve ayriyeten bunları güvence altına almıştır. Patrik Rum milletinin başı olarak kabul edilmiştir, hatta vergi alma ve yargı yetkisi verilmiş ve Patriklik Mahkemesinin kararlarının uygulanması Osmanlı Devletinin kolluk güçlerinin tarafından yerine getirilmiştir (meselâ sürgün cezası, kürek cezası v.s.). Ökümeniklik siyasî anlam içermeyen bir yetki ve sıfat olduğu için hiç bir siyasi gücün bu yetkiyi Patrikliğimizden alma veya ona verme yetkisi yoktur. Ökümeniklik unvanı Patrikliğimize Bizans döneminde bütün dünya Ortodoks Kiliselerin oluşturduğu Evrensel bir Konsey tarafından verilmiştir ve o günden bu güne kadar hiç bir Kilise veya başka bir devlet buna karşı çıkmamıştır. Bu unvan siyasi değil, dini bir unvandır.

‘Atatürk ‘İhanet Ocağı’ Dedi Ama...’

A. Tekin: Atatürk: “Bir fesat ve ihanet ocağı... nifak tohumları saçan... hatta Hristiyan vatandaşlarımızın huzur ve refahı için de mucib-i şeamet ve felâket olan Rum kilisesi...” demiş ve Patrikliğin yurt dışına çıkarılmasını istemiş. Ancak İngiltere, Lozan’da buna karşı çıkmış. ABD nin de baskısıyla İstanbul’da bırakılmış ama şu statü getirilmiş: “Patrikhane artık kesinlikle siyasetle uğraşmayacak ve sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Rum ahalinin dinî vecibelerini yerine getirecek bir kurum olarak kalacaktır.” garantisi verilmiş. Hatta mesele önemsiz gösterildiği için Fener’in adı dahi zikredilmemiş. Durum böyleyken, bizzat Aynoroz’da ve Yunanistan’da sizin Cumhurbaşkanı protokolü ile karşılanmanızı seyrettim. Bu durumu izah edebilir misiniz?

Bartholomeos: Sorunuz üç ayrı konuya değiniyor:

Öncelikle unutmamalıyız ki, bahsettiğiniz düşünceler Büyük Atatürk’ün Kurtuluş Savaşından hemen sonra ifade edilmiş olduğu Büyük Nutukta yer alıyordur. Savaştan hemen sonra bu tür düşüncelerin ifade edilmiş olması sıra dışı sayılmaz ve söz konusu düşüncelerin gerçeklilik değerini belirtir. Fakat Atatürk hayatta iken önce Venizelos ile barış antlaşması imzalamaya özen vermiş, artı, Patrikliğimizi yurt dışına çıkartmak gibi bir girişimi olmamıştır. Lozan’a gelirsek, Rıza Nur’un anılarından öğrendiğimiz kadarıyla, ne İsmet Paşa’ya ne de kendisine bu yönde Ankara’dan bir talimat verilmemiştir. Bahsettiğiniz parçalar sadece Lozan’ın görüşme tutanaklarında geçmekte; Lozan Antlaşmasında bu tür yorumlar ve şartlar yoktur.

Resmen ziyaret ettiğimiz bazı Ülkeler Bizi Cumhurbaşkanı protokolü ile karşılıyor. Uluslararası Resmi protokollerde bu nadiren rastlanan bir uygulama değildir ve resmî konuğu onurlandırma amacıyla yapılır. Birçok Devlet Patrikliğimizin Ortodoks dünyasında ve hatta tüm Hristiyan dünyasında, dünya medeniyetinde oynadığı önemli rolü tanımakta, değerlendirmekte ve yüksek seviye protokolü uygulayarak ifade etmektedir. Bu ifade sadece Patrikliğimiz için değil, vatanımız için büyük bir onur oluşturmakta olduğu kanaatındayız.

***

Röportajın tamamı “Aynoroz Papazı” kitabımızda yer alıyor.

Yazarın Diğer Yazıları