Bahçeli’ye söv, benimle konuşmuyor de
Hatırladınız mı?
Türkiye’mizin Başbakanı, “benimle konuşmuyor” diyerek hedef gösterdiği MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye küfür etmiş ve mahkemeye verilmişti. TV- 8’de Erkan Tan’ın programına katılan Cihan Paçacı, dudak okuma yöntemiyle Başbakanın Bahçeli’ye ağır küfürler ettiğini belirlediklerini söylemişti.
Hatırladınız mı?
Şimdi diyor ki; “Bahçeli benimle konuşmuyor. MHP diyaloga yaklaşmıyor.”
Afedersin, kusura bakma sayın büyüğümüz. Herkesin karnı senin sandığın kadar geniş değil. Sen Türkiye’nin muhalefet partisinin genel başkanına ağza alınmayacak şekilde söv; sonra da benimle görüşmüyorlar diye yakın. Ne yapalım: Herkes senin gibi her söyleneni yok sayamıyor demek ki.
Devam edelim.
Hani terörist başını asamadınız diyerek avazı çıktığı kadar bağırmış, bunun üzerine MHP de “Çok istiyor ve gerçekten samimi misin? Öyle ise buyur asalım” denildiğinde “Ben n’apıyorum? Böyle söylenir mi? Kürt oyları mı kayıp mı edeceğim? AB-ABD dostlarıma ne derim sonra, demokrasi söylemim ne olacak” deyip birden suspus olmuştu.
Onu da hatırladınız mı?
Peki, “Bunlar üç koyunu güdemezler” diyerek meydanlarda dolaştığını da hatırladınız mı?
Şimdi adama sormazlar mı, “Üç koyunu güdemeyenlerin” terörle ilgili fikrini öğrenip de ne yapacaksın diye...
Başka örneklere gerek var mı?
Yok!
Öyle ise söyleyin lütfen. Bahçeli kendisine söven, “üç koyunu güdemez” vb.. pek çok ağır ithamlarla uluorta adaba mugayir söz sarf etmekten çekinmeyen, bu üslubu kendisine yakıştıran biriyle neden ve nasıl konuşsun?
Kaldı ki, iktidara gelişinin 8’inci yılında olmasına rağmen henüz ciddi bir terör programı olmadığı önceki günkü Kılıçdaroğlu görüşmesinden ortaya çıkan bir başbakanla hangi çözümü konuşsun?
Siyasi edebe uygun bir üslubu olmayan, sokak dilinin dışında diplomatik bir dili konuşmayan, konuşurken büyüklenen, çoğu kere küçümseyen bir tavır sergilemekten çekinmeyen ve bir gün şöyle dediğini, ertesi gün hayır öyle değil böyle diyen biri ile neden görüşsün MHP?
Zoru ne?
Kaldı ki muhalefetin terör ile ilgili görüşlerini üç aşağı beş yukarı bilmeyen mi var?
İktidar olmuş, 8 yıldır dünyayı dolaşmış, onca ülke gezmiş bir başbakanın başkalarına gösterdiği tevazuu, diplomatik dili, politik temas kurallarını, kendi yurttaşlarına karşı göstermemiş olması ne kadar şaşırtıcı. Ne kadar samimiyetsiz.
Bir de hoşgörülü olmaktan diyalogdan, çözümden söz etmiyor mu; bu davranış ne dine sığar ne de ahlaka.
Meselâ, madem o kadar hoşgörülü, bütünleşmeci, o kadar çözümcü ve iyi niyetli idiniz neden Meclis Başkanını seçerken hiç mutabakat aramadınız?
Anayasa değişikliği referanduma götürülmeden çözülsün denildiğinde “İlla benim dediğim olacak. Yandaş hukuk düzeni kuracağım diye” tutturmanız neyin nesiydi?
Peki, cumhurbaşkanı seçiminde niye uzlaşmacılığınız ortada yoktu? O tarihte Türkiye sizin yüzünüzden gerildi. Toplum kamplara bölündü. “Dinli, dinsiz cumhurbaşkanı” tartışması yaptınız. Siz nereden biliyorsunuz kimin dinli kimin dinsiz olduğunu. Bir beyan mı vardı ortada? Yoktu. Ama Türkiye’yi gerdiniz.
MHP Cumhurbaşkanlığı konusunda “toplumsal beklentiler var” deyip, AKP’nin ve hükümetin tüm uzlaşmaz tavrına rağmen Abdullah Gül’ü destekledi. Demek ki sorun, muhalefetin aymazlığından, geçimsiz oluşundan, hırs ve öfkesinden kaynaklanmıyor.
Asıl sorun iktidarı elinde bulunduranların “benmerkezci” düşünce yapısından kaynaklanıyor.