Aynur! ‘Türkiyem’ türküsünü söylesene!
Aynur’u kim yuhaladı, niçin yuhaladı?
Aynur adında bir türkücü olduğunu da bu “yuhalama” dan sonra öğrendim.
Mahallî renkleri, mahallî dilleri çok severim.
Şaşırdınız mı?
Çünkü bizim olan her şeyi severim.
Ve kimin kültürü olursa olsun “öz” olan her şey ilgimi çekmiştir.
Hele duvardaki kilimin, bahçedeki çiçeğin desenleri ise...
Rahmetli Dilaver Cebeci (1943-2008) “Türkiyem” şiirini yazmıştı.
Onu türküleştiren ve güçlü sesiyle ilk okuyan Mustafa Yıldızdoğan oldu. Çok sevildi, çok söylendi...
Bazıları inatla “Türkiyem” den kaçtılar... Söylemek, söyletmek istemediler, televizyon kanallarına çıkartmadılar ama halkımın dilinde “Türkiyem” vardır.
Ne diyor Dilaver Ağabey şiirinde:
“Düğünüm, derneğim, halayım, barım,/ Toprağım, ekmeğim, namusum, arım /Kilimlerde çizgi çizgi efkârım,/ Heybelerin nakışına ölürüm Türkiyem”
Bir ülke ancak bu kadar sade bir dille kucaklanır, gönüller ancak bu kadar sade bir dille dalgalandırılır.
***
Bulgaristan’daydım... Komünizm çökmüş... İnsanlar şaşkın, Jivkov ve avanesi, Türklerin adını Bulgarlaştırma ameliyesi yüzünden Türkiye’ye kaçanlar, ülkelerine dönüyor artık... Ve ben olup bitenleri yerinde anlamak için Bulgaristan’ın yolunu tuttum. Gelmişken Yunanistan’a geçeyim dedim. Ayrıntısı çok fazla; kitabı bulup okursunuz.
Söylemek istediğim başka... O sıra Ankara Belediye Başkanı olan Murat Karayalçın’la parlamento binası önünde karşılaştım. Bulgaristan’ın başşehri Sofya’nın kuruluşunun 2500. yıldönümüymüş, kutlamalar için gelmiş. Endeka dedikleri kültür merkezinde akşam tören varmış, Murat Karayalçın Bey: “Orada görüşürüz.” dedi.
Endeka’da müthiş bir atmosfer vardı... Kendi kültürlerinin bütün renklerini canlandırdılar. Baş estrümanları, bize de hiç yabancı değil, kemençe idi. Oynadılar, şarkılar, türküler söylediler. Çok etkilendim. Oldum olası, “genel” i değil, “özel” i ve “öz” ü sevdim. (Sonra çok ünlenecek ve bir başka Ankara Belediye Başkanı Ali Dinçer’le evlenip Türkiye’ye yerleşecek olan Yıldız İbrahimova’yı orada tanıdım ve ilk caz müziğini de ondan dinledim.)
***
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Caz Festivali düzenlemiş. İspanyol gitarist Javier Limon dört kadın sanatçıya eşlik etmiş.
Javier Limon, sırayla kadınları çağırmış... Biri de Aynur... Konseri dinleyen Can Ataklı’nın yazdığına göre (Vatan, 19 Temmuz 2011) Javier Limon: “Size bir Türk halk şarkıları sanatçısını sunmak istiyorum.” demiş.
Aynur çok alkışlanmış.
Birinci türküsü Kürtçe... Alkış tufanı (Ben de olsaydım elim patlayıncaya karar alkışlardım!)
İkinci türküsü de Kürtçe... Yine alkış tufanı (Ben de olsam alkışlardım!)
Üçüncü türküsünü de Kürtçe söylerken... Bir ses: “Şehitler ölmez!”
Demek ki, insanlar Kürtçeye karşı bir tavırları yok...
Tedaî... O gün 13 şehit verilmiş. İnsanlarımızda öfke birikmiş.
Aynur’un bile bile aynı teraneyi sürdürmesi, insanlarımıza Aynur’un kasıtlı davrandığını düşündürüyor (Ben de olsaydım, Aynur’un politik bir tavır ortaya koyduğunu düşünürdüm.)
Nitekim Aynur, türküyü yarıda kesip sahneyi terk ederken parmaklarını “V” yapmış. Aynur aklı sıra “zafer”i kutluyor!
Ki böyle caz festivali falan... Şehitleri fazla umursamayan, vatan gitmiş fazla düşünmeyen insanların daha çok rağbet ettiğini sandığım yerler... Ancak yanılıyorum, insanlarımız dolu ve öfkeli...
Etnikçilerin cazibesine kapılanlar, “PKK da haklı” diyenler, bu gibilerin el üstünde tutulduğunu görüp kervandan ayrı düşmek istemeyenler “ırkçılık”tan dem vurmaya başladılar.
Türkiye’nin her şeyi bizim... Ezgisi Türkçe’den hiç farklı olmayan Kürtçe de bizim... Halkımın öfkesi Aynur’un izansızlığına ve inadınadır.
***
Aynur! “Türkiyem” i söylesene!... Dilin varır mı? Gönlün yatar mı?