Aslında ülkeyi kim yönetecek?
Bireyin vicdanından taşarak, toplumsal alanın en acımasız bölgesi olan iktidar ilişkileri alanına girerse din, orada bir siyasal araca dönüşür. Asıl amacı ilahi olan din, araç haline geldiğinde, kendisini kullanana hizmet eder duruma gelir. Böylece kutsaldan beslenen yeni bir otorite doğmuştur artık. Söz konusu otorite toplumsal kitlelere çok daha kolay ve rahat etki edecektir. Toplumu yönetme, kontrol etme çok daha kolaylaşacaktır.
Böyle durumlarda yeni doğan otoritenin ortaya koyduğu iradenin ne kadarı dinin istediği ve ne kadarı da gücü elinde tutanın istediği konusu bir müddet sonra birbirine karışır. Din, bir grup eliyle bizzat siyaset üretmeye başladı mı, karar vermiş demektir. Her karar bir sınırlandırmadır. Çoğu kere yapılmasını içeren istekler belirtir. Dini bir grup merkezinden ve otoritesinden çıkan politik kararlar da böyle. Bu kararlar, çoğu kere kutsalın istekleriymiş gibi algılanır. Çünkü dine olan imanın içerdiği güven, dini grubun otoritesinin aldığı kararlara yansır. Algı bunları bütünleştirir.
Belki alınan kararlar kutsal olanın isteklerine, beklenti ve duruşuna uygun değildir ama kitleler uygunmuş gibi
algılar.
Mesela Silivri davası gibi.
Sonra?
Aslında her karar, bir sınırlandırmadır ve içerik olarak çıkara dayalıdır.Toplumca kutsala dayandığı sanılan otoritenin aldığı kararlar da öyle. Mesela Silivri davasında böyle bir otorite, gazete, radyo ve televizyonlarıyla açıkça taraf olduğundan dini duruştan beklenen tarafsızlık
yitirilmiştir.
Silivri davasında suçlananların peşin olarak suçlu kabul edilmesi dinin istediği ve öngördüğü bir gerçeklik değildir. Din, bu konuda herkese eşit uzaklıkta ve salt adaletin peşindedir. Çünkü İslam’a inanış bakımından bir Silivri tutuklusunu savunan da suçlayan da Müslüman’dır. Aynı şekilde suçlu olarak orada bulunan da, onu gazete köşesinden her gün aşağılayan, televizyonlardan tüm kamu vicdanına yargısız infaz ederek suçlu ilan eden de Müslüman’dır. Hâl böyle olunca İslam’ın gerçek duruşu ile İslam’dan beslenerek bir kurumsal otorite yarattıktan sonra, toplumsal alana müdahale etmek aynı şey olmaz.
Dinî duruştan beklenen tavrı yok sayarak davrandığınız için de dinin gücünü dinin istemediği biçimde kullanmışsınız demektir.
Üstelik o yayınlar ve buna dayalı gazete yorumları, tv haberleri, dünyevi olan politik değerleri içerdiği içindir ki, uygunluk bakımından beğenilecek ya da beğenilmeyecektir.
Bu da normaldir.
Eleştirilecektir.
Savcı Öz’ün görevde yükseltme yoluyla yetkilerinin değiştirilmesindeki asıl sebep, kurulu düzenin ortaya koyduğu herkes için geçerli olan hukuk sınırlarını, bir dini ve/veya siyasi grup adına değiştirerek bitaraf olduğuna yönelik kanaatin artmasıdır. Aklı başında köşe yazarları, gelişmeleri oldukça çarpıcı yorumlamıştır. Türkiye’deki son gelişmeler kaygı vericidir. İktidar dâhil bütün ülkeyi kim yönetecek? Ya da şöyle soralım:
Aslında ülkeyi kim yönetiyor?..