Aslında tarih tekerrür ediyor da...

Karşımızda duruşu net, ne yapacağı az çok kestirilebilen bir başbakan yok. Turnusol gibi. Sözlerinin kıymeti harbiyesi sıfır. Onun söylediklerine inanarak gelecek tayin edemezsiniz. Onun sözlerinden ilham alarak güven içinde yaşadığınıza karar veremezsiniz. Dün söylediklerini ertesi gün değiştiren ve hatta tam tersini söyleyen bir ülke yöneticisi tarafından getirdiği “demokratikleşme paketleriyle” adım adım kaybolmaktayız.
En önemlisi de ne biliyor musunuz?
Tüm azınlık ruhlu insanların zihin kodlarında Türk’e düşmanlık var. En küçük bir fırsat ellerine geçtiğinde hemen intikama yöneliyorlar.
Siz istediğiniz kadar; “Nice imparatorluklar kurduk. Kudretimiz altında onlarca toplumu yaşattık. Soylarını tüketmedik. Dinlerine zarar vermedik” deyin. Hatta bununla övünün. Bilin ki azıcık ayağınız tökezledi, biraz sırtınız ağrıyor, işte o zaman verdiğiniz tüm toleranslar hemen aleyhinize düşmanlık oluyor.
Tıpkı Potamyalıların yaptığı gibi.
Tıpkı Ermenilere gösterdiğimiz güzellikler, Araplara öğrettiğimiz devletleşme gibi.
Hatırlayın lütfen..
Koca Osmanlı İmparatorluğu’nu, Enderun’da Müslüman yaparak ehlileştirdiğimizi sandığımız dönmelere teslim etmiştik. Nice sadrazamlar, beylerbeyleri, valiler bunlardandı. Devlet-i Aliyye güç kayıp edince n’oldu? Önce tolerans gösterip, tepemize yönetici yaptıklarımız hançerledi bizi.
Bakın tarihe, her fırsatta kim ayaklandı Osmanlı’ya?
Yeniçeriler!
Bakın Balkan Savaşları’na... Önce kim isyan etti?
Arnavutlar!
Gelin Birinci Dünya Savaşı’na.
Önce kim işgal güçlerine methiyeler dizdi? Kimler hemen kendi ülkesinin ve ordusunun değil de düşman olanların safında yer aldı?
Yerli Rumlar..
Yerli Ermeniler..
Diyeceksiniz ki satmayanlar da var. Doğrudur. Ancak onların sayısı ötekilerin onda biri bile değil.
Şimdi Potamya’dan bir adam çıkmış, yanında kendini Türk hissetmediğini söyleyen yüzlerce adamıyla “demokrasi” başlığı altında Türkiye’nin içini boşaltıyor. Ülkenin mayasını oluşturan milli kimliği ortadan kaldırıyor. Tarih boyu taşıyıcı büyük toplumu elinin tersi ile itiyor, yerine bu yüce toplumun taşıdıklarını getiriyor.
İlk fırsatta Türk’ün tepesine nasıl da biniyor değil mi? Zaman geçirmeden kiliseler açılıyor, havralar özgürleştiriliyor, ihanet edip kaçanlar ödüllendirilerek geri çağrılıyor. Tarih boyunca millet olamamış alt toplumsal kimlikler, uluslaştırılmak ve gelecekte Türk’le kıran kırana savaşmak için dil eğitimi yoluyla farklılaştırılıyor. Geldiği söylenen demokrasi, Türk’e ait her ne varsa alıp götürürken, başkalarına ödül olarak sunuluyor.
Demek ki akıllanmamış Türk.
Demek ki hak etmeyene özgürlük, kirli düşüncelere sahip olanlara hak vermek, boşu boşuna tolerans gerekmezmiş.
Anladık mı peki?
Ne gezeer!
Çünkü Türklerin çoğu en çok sevdikleri, en büyük zaafları olan yüce İslam adına zihinsel kölelere dönüştürülüyor. Türk’e milliyetsizleşme propagandası yapanlar, milliyetçiliğin dinin yasakları arasında olduğunu söyleyenler, uluslaşmanın İslam’a uymadığını enjekte edenler, ele geçirdikleri Türkleri dini inançları yoluyla sürüleştirip, zombileştirdikten sonra kendi ülkelerini silaha lüzum kalmadan başkasına teslim etmenin alt yapısını kurmuş oluyorlar.
Şırnak’taki özel okul, büyük bir sevinçle, bütünleşmenin değil, ayrışmanın kökten inşasına hazır olduğunu bunun için ilan etti. Aldığı pası bekletmeden gole çeviren bu yaklaşım, Kürt ulusu inşa etmenin işaret fişeğini pratiğedökerken halâ nasıl Müslüman kalabiliyor?
Peki, sürüleşenler ve zombileşenler ne yapıyor? Bekleneni.. Alkışlıyorlar...

Yazarın Diğer Yazıları