Askeri hangi yolla sevk etsek?
Hükümetimiz 10 yılda “Kürt realitesini” öyle bir tanıdı ki artık ülkenin bir ucundan ötekine gitmek için tartışmaya başladık. Askerimizi sevk edemiyoruz. NATO’nun en büyük gücünü elinde bulunduran ülkenin, kendini düşürdüğü duruma bakar mısınız? Ülkenin ordusunu kendi hükümranlık alanı içinde tuzağa düşürülüyor ve soruyorlar: Asker naklini nasıl yapalım?
Havadan mı gitsek karadan mı?
Bence her ikisinden de gitmeyin. Amerika’ya sorun derim. Bu durumda hassas bir yurttaş olarak başka ne diyebilirim.
Bütün yaptığınız şimdiye kadar neydi? Amerikalı dostlarına sormak ve stratejik ortaklık paydasında ilerlemek değil miydi?
Evet, öyle idi. Halen daha öyle.
Ama eğer soruyu direkt olarak bana soruyorsanız. Hemen söyleyeyim: Siz en iyisi yeraltından gidin.
Diyeceksiniz ki oturduğun yerden yazmak kolay. Derim ki; doğru söylüyorsunuz, yazmak kolay. Çünkü milli hassasiyetimiz, ister istemez kestirme cevabı bu noktaya yöneltiyor. Ve haklı olarak öfkemiz kabarmış olarak soruyoruz: Ülkeyi ABD ile birlikte ta 36 paralel yasağından başlayarak adım adım bu hale getiren Amerikan eksenli politikalar değil mi?
Öyle!
Bütün bunlar hükümet tarafından biliniyor. Hükümeti bırakın, işler o kadar alenileşti ki kimin ne yaptığını, nasıl yaptığını hükümetin ötesinde siviller de biliyor. Hep yazdık çizdik. Televizyonlardan konuştuk. Lakin Türkiye’yi 10 yıldır yönetenler, içte ve dışta açıktan Amerikancı politikalar izlemekten geri durmadı. Yollarından milim sapmadılar. Öyle ki, Amerikan karşıtı politikalar izleyenleri kendilerine yapılmış sayarak çeşitli yöntemlerle baskı altına aldılar. Hatta ülke içinde varolmalarını dış desteğe bağladılar.
Gele gele bölünme çizgisine ulaştık. Şimdi ülkemizde rahat dolaşmak için asker taşıma yöntemini tartışıyoruz.
Böylece “stratejik ortaklık” Amerikan çıkarlarını korumaya dönüşmüş oldu. Bunlara sormak zorundayız: Devletin arşivlerine hâkim sokup işinize gelen evrakı arıyorsunuz. Bir de terörle ilgili olanlara baksanız; stratejik ortağımızın her defasında “Türkiye ile terör konusunda anlaşıyoruz” dedikten sonra Türkiye’nin başına neler getirdiğine göz atsanız olmaz mı? Belki aklınız başınıza gelir. Ne dersiniz?
Bakınız daha dün Yeniçağ Gazetesinde manşetten duyuruldu. ABD’nin Avrupa Kuvvetleri komutanı General Mark Hertling Suriye’deki gelişmelerle ilgili olarak Türkiye’ye az sayıda asker gönderdik “ diyor. Güya lojistik destek sağlayıp, istihbarat paylaşacaklarmış. Tıpkı geçenlerde Rusya’dan kalkan Suriye uçağındaki gibi mi olacak bu istihbarat? Ya da bugüne kadar PKK konusunda paylaştıkları gibi mi olacak? İncirlik üssünden PKK’yla kaç torba yiyecek paylaştıklarını da söyledi mi Bay Hertling bilmiyoruz. Ne tür ilişkiler içinde olduklarını anlattı mı onu da bilmiyoruz.
Ya da Adana Konsolosluğunun faaliyetlerini?
En önemlisi de NATO seminerlerinde projeksiyondan yansıttıkları bölünmüş Türkiye haritasını da anlattı mı?
Amerikalılarla girdiğimiz tüm ortaklıklar Türkiye’nin aleyhinde ilerliyor. 30 yıldır PKK terörüne karşı yanımızdaydılar. İsterseniz açın geçmiş gazeteleri bakın. Ne zaman Türkiye’den bir devlet yetkilisi Amerika’ya gittiyse yahut onlardan birisi Türkiye’ye ziyarete geldiyse yapılan görüşmelerin sonuç bildirisinde tekrarlanan şu cümleleri görüyorsunuz: “Türkiye ile terör konusunda işbirliğimiz sürecektir.” Acaba doğru mu diye endişe ediyorsanız, doğruyu anlamanın biricik yolu bellidir. Söylenenlerle uygulamaları karşılaştırın. Bakın ne göreceksiniz. 30 yıldır PKK’ya doğrudan müdahalenin önünde de en büyük engel Amerikalılardır. Devlet arşivlerinde her şey açık ve net.
Ülkeyi yönetenler, bunları bilmiyor mu?
Biliyor.
Peki, ne diye halen daha aynı yolda ilerliyorlar?
Sahi nerede kalmıştık? Askeri nasıl taşıyalım? Havadan mı, karadan mı?