Asıl yüzleşme şimdi
Biliyor musunuz? Cumhuriyet, karşıtlarıyla asıl yüzleşmesini şimdi yapıyor. Gecikmiş, ertelenmiş bir çatışmaydı bu.
Köklere bakınız..
Sadece cumhuriyet karşıtlığı değil, aynı zamanda Kuvayımilliye karşıtlığına kadar uzanan kriminal bir geçmiş var karşımızda. Bir ucunda cemaat Volkan gazetesiyle, İslam Kürt Teali Cemiyetiyle bütünleşen bir geçmiş. Ötede yine kökleri ta oralara kadar uzanan İslam Tealici bir İslamcı gelenek.
Onlar aslında hiç cumhuriyetçi olmadılar. İçlerine sindiremediler. Çok hukuklu, çok toplumlu, çok parçalı Osmanlı geleneksel yapısının tüm zamanlar için geçerli bir toplumsal düzen olduğunu, tarihin ilerleyen, gelişen ve farklılaştıran akışının bunu kesinlikle değiştiremeyeceğini sandılar. Osmanlı onlar için bir Türk devleti olmaktan çok, bütün zamanlar için model bir İslam rejiminin örneğini oluşturuyor.
Aslında aradıkları şey imparatorluk değil. İhtişam, tek adam yönetimi, mutlak güç ve keskin otoritesiyle İslam’ın kılıcı olduğuna inanan bir imam yönetimi.
Şimdi “paralel devlet” olarak suçladıklarıyla çatışsalar da köklerde benzeşiyorlar. Cumhuriyet karşısında ortak paydaları aynı. İkisi de Osmanlı model İslami düzenini istiyor. İkisi de Araplara benzemeyen bir şeriat düzeni kuracaklarına inanıyor.
Ancak zaman içinde farklılaştılar. Çünkü beslendikleri fikri kaynaklar farklılaştı.
El Benna, Seyyid Kutup, Mevdudî gibi Orta Doğu kaynaklı İslamcı bilgi, kültür ve tecrübe, yerli ve milli İslamcı geleneğin içine taşındı. Osmanlı içinde doğan yerli İslamcılık, içe taşınan Orta Doğu İslamcılığının etkisiyle felsefi farklılaşma yaşadı.
Mısır’da yaşanan siyasi gelişmelerle, Türkiye’nin iç meselesiymiş gibi ilgilenmelerinin sebebi buydu. Darbe karşıtlığı arkasına saklanarak devrik Mursî yönetimini göklere çıkarmaları bundandır. İdeolojik örtüşme, gönül bütünleşmesi.
Cemaat ise, Saidi Nursi damarından beslenerek yol almakta iken, zaman içinde sermaye ile buluşarak liberalizmin derin sularında yeni bir anlam yüklemesi yaşamış görülüyor. Onun hayalindeki Osmanlı, biraz daha farklı. Bütün semavi dinlerle kucaklaşan, bir ortak payda arayışında olan bir dindarlık ve bunun toplumunu özlüyor. “İbrahimî dinler” kavramının bizi götürdüğü yerdir burası. “Ilımlı İslam” tanımlamasının gerisinde yatan hakikattir.
Dikkatinizi çekerim. Bu ideolojik dünyada cumhuriyet, Atatürk, hukuk devleti, demokrasi, insan hakları, adalet arayışı gibi kavram ve erdemler yoktur. Böyle kavramlar düşmanın özelliklerini anlatmaktadır.
Ne hazindir ki tarih öğreticidir.
Hem de yaşayarak öğreten en büyük öğretmendir tarih. İktidara taşınan İslamcı Milli Görüşçüler, düşmanı oldukları Kemalist düzeni ne kadar dönüştürdülerse o kadar da sistemin kendilerini dönüştüğünü anladılar mı bilmiyorum. Ama gerçek bu. Aynı şey cemaat için de geçerli. Hem küresel sistem ve hem de kurulu siyasal sistem, onların sistemi etkilediği kadar, sistem de kendilerini etkiledi.
Değiştiler... Çünkü sistemin kavramlarını kullanarak tartışıyorlar. Sistemin çerçevesi içinde olduklarını iddia ediyorlar.
Şimdi düşmanı oldukları sistem, araç olarak kullandıkları İslam, bunları tasfiye ediyor. Bunun için tarihle, geçmişle, cumhuriyetle, insan haklarıyla, demokrasiyle, hukuk devletiyle ve en önemlisi bizzat İslam’ın kendisiyle yüzleşmektedirler. Dindar geçinenlerin din ile imtihan günündeyiz.
Bize, iddia ettikleri ideal, hatasız, kusursuz, salt adalet yüklü bir İslami düzenin asla kurulamayacağını; ikiyüzlü medya örnekleriyle, ayakkabı kutularıyla, kişiye yönelik HSYK ve hukuk düzeni kurmaya çalışmakla gösterdiler.
Diğer cephenin da temiz olmadığını anladık. Ne kadar gözyaşı dökerse döksünler, istedikleri kadar adalet, hak, hukuk vaazı yapsınlar, işlerine geldiğinde devlet içinde devlet olabiliyor, orduya kumpas kurmaktan çekinmiyor, hatta Allah’tan kokmadan sahte belge düzenleyebildiklerini yetkili ağızlardan aktardılar.
Onlara sözümüz şudur: Dini politik araç yapıp, onunla aldatıp toplumun duygularını ve inançlarını sömürmeniz buraya kadar. Dinimizi özgür bırakın. Bizi özgür bırakın. Adaleti özgür bırakın.