Âşıklarda mahlas değişimi
Mahlas, Şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl adlarının yerine kullandıkları takma ad olup, mutlaka son dörtlükte kullanılır. Reşit Rahmeti Arat’ın “Eski Türk Şiiri” adlı eserinde yer alan bazı şiirlerde Şılıg Tigin gibi şairlerin adlarının ya da mahlâslarının bulunması Türkler’in İran şairlerini tanımadan önce mahlâs kullandıklarının kanıtıdır.
Âşıkların çoğunun asıl adı unutulmuş, mahlâsları ad olarak kullanılır olmuştur. Bunlardan Gevherî’nin asıl adı Mehmet, Dertli’nin İbrahim, Dadaloğlu’nun Veli’dir. Âşıklar arasında “Mahlâssız şiir kulpsuz testiye benzer” diye bir söz vardır. Nasıl testi kulpsuz düşünülmezse âşık da mahlâssız düşünülemez
Âşık geleneğe uygun olarak kullanacağı mahlâsı çeşitli yollarla bulur. Bunlar:
l. a. Mahlâsını Kendi Seçer; Hüseyin Çırakman mahlâs olarak soyadını seçmiştir. Âşık Ali Gürbüz ise ad ve soyadını birlikte mahlâs olarak kullanmıştır. Âşık Ruhsatî de;
“Mustafa’dır öz adım
Mahlâsım Ruhsat koydum”
diyerek kendisine Ruhsatî mahlâsını seçtiğini bir şiirle ifade etmiştir.
2. Bir Usta Âşıktan, İmam, Pîr ya da Mürşidden Alır.
a. Usta âşık çırağının durumuna göre bir mahlâs uygun görür;
Ceyhunî’ye mahlâsını sesinin gürlüğü ve coşkulu söyleyişleri nedeniyle ustası Tokatlı Nuri vermiştir.
Kangallı Noksanî’ye, bir ayağı sakat olduğu için ustası Ruhsatî, aksaklığını telmih yollu işaret ederek Noksanî mahlâsını uygun görmüştür.
b. Şeyh ve pîrin manevi etkisiyle mahlâs alır.
“Tapduk Emre, nasip üleştiren Hacı Bektaş Veli’nin avucundaki yeşil beni görür görmez ‘Tapduk Hünkârım’ der. Bundan sonra adı Tapduk Emre kalır.”
3. Rüyasında Bade İçerken Alır.
M. Adil Özder tarafından, asıl adı Osman olan ve bir şiirinde:
“Bin iki yüz seksen iki tarihte
Mahir ismim âşikâre dediler”
diyen Âşık Mahir’e rüyasında aşk badesi içirilip Mahir mahlâsı verildiği anlatılmaktadır.
Yine asıl adı İsmail Çelik olan Âşık Pervanî’ye bade içme sırasında Pervanî mahlâsını Hızır Nebi vermiştir.
Umay Günay, asıl adı Yakup Can olan Âşık Ummanî Can’a rüyasında Hızır Nebi’nin yeşil aynadan 12 kapıyı ve ilmi gösterip Ummanî mahlâsını verdiğini belirtmektedir.[1]
Mahlas Değişimi
Bazı âşıklar çeşitli yollarla kendisine uygun gördüğü bir mahlasla şiirlerini söylerken çeşitli nedenlerle mahlaslarını değiştirmişlerdir. Hatta bu değişim farklı mahlas nedeniyle iki değişik âşık varmış hissini uyandırmıştır. Örneğin, Murat Çobanoğlu 20 yaşına kadar Devranî mahlasını kullanmış, daha sonra Çobanoğlu mahlasını kabullenerek yaşamı boyunca değiştirdiği ikinci mahlasını kullanmıştır.
Bir şiirinde:
“Bir zaman İcadî bir zaman Cehdî
Şimdi de Ruhsatî Baba dediler
Diyen Ruhsatî de mahlas değiştirenlerin önde gelenleri arasındadır.
Bolulu Âşık Dertli de âşıklığının ilk dönemlerinde Lütfî mahlası ile şiirler yazarken ustalık döneminde mahlasını Dertlî olarak değiştirmiş ve Dertli mahlasıyla ün kazanmıştır.
Şiirlerinde kendi adını kullanan genç âşık Ali, Şavşat’ta bir kahveye Âşık Huzurî’nin geldiğini duyar ve Sazını alıp kahveye gider.
Kahvede genç bir âşık olduğunu söyleyip dinlemelerini önerirler. Ali’nin sazını ve sözünü çok beğenen Huzurî Baba:
“Söyle deniz misin yoksa derya mı
Oğlum senin adın olsun Deryamî”
der. Bu deyiş üzerine huzurdakiler “Adın mübarek olsun” deyince Ali kalkıp Huzurî Baba’nın elini öper ve destur aldıktan sonra o güne kadar mahlas olarak kullandığı kendi adını bırakıp Deryamî mahlâsı ile şiirler söylemeye başlar.[2]
Âşık Büryanî mahlâs alışını şöyle anlatmaktadır:
"Hacı Bektaş'tan Muharrem Safa Efendi bize geldi. Muhabbete başlandı. Âşık arkadaşlardan deyiş söylemeye fırsat bulamadım. Halimi anlayan Safa Efendi benim de okumamı istedi. Üç deyiş okudum. Üçüncü deyişte:
Aşkın demanında Nebi-yi zişan
Akıl idrak etmez bu sırrı insan
Hamdullah ciğerim olmuştur büryan
deyince Safa Efendi, Büryanî diye seslendi ve mahlâsımı koydu. O günden sonra asıl adım olan Hamdullah'ı kullanmayıp Büryanî mahlâsını kullanmaya başladım."[3]
Kendi adını mahlas olarak kullanıp Bekir adı ile kendince şiirler söyleyen âşık, sabırla Ruhsatî’ye yıllarca çıraklık edip peşi sıra köy köy dolaştıktan sonra Ruhsatî Bekir’e “Sen bu yola çok emek verdin, bari âşıklık mahlasın ‘Meslekî’ olsun.” dedikten sonra Meslekî Bekir adını bırakıp, Meslekî mahlasını kullanmaya başlamıştır.[4]
Öncleri Mustafa adıyla şiirler söyleyen ve yöresinde oldukça ün kazanan Mustafa’nın saz ve sözde iyi olduğunu öğrenen Tahirî, Mustafa’yı yanına çağırır. Sazını - sözünü dinleyip sınava tabi tuttuktan sonra sırtını sıvazlar ve “Sen artık kemale ermişsin, bundan sonra adın Kemalî olsun” der. Genç âşık o günden sonra Kemalî mahlasıyla ününe ün katar. [5]
Hekimhanlı Âşık Mehmet 20 yaşına geldiği zaman kardeşlerine; “Benim özümde muhabbet coş eyledi. Ben Hacı Bektaş’ta Feyzullah Çelebi’yi ziyarete gideceğim” diyerek köyünü terk edip Hacı Bektaş’a gider.
Feyzullah Çelebi’den manevi himmet alarak âşıklığını beyan eder. Âşığın sazını ve sözünü dinleyen Feyzullah Çelebi “Söyle Esirî’m sakla sırrımı” deyince artık şiirlerinde Esiri mahlasını kullanmaya başlar.
Mahlas değişiminin Âşık Sıtkî Baba’da görülen biçimi oldukça ilginçtir. Dergaha geldiğinde kendi seçtiği ilk mahlası olan Pervane mahlasını kullanan ve bu mahlasla:
“Pervane’m der düştüm nâra
Yolumu uğrattım zora
Koymuşum yüzümü yere
Amanım var basma gelin[6]”
gibi şiirler söyleyen âşık, iki yıl hizmet ettikten sonra, izin alıp memleketine gider. Döndüğünde şeyhi ölmüş yerine Cemaleddin Efendi geçmiştir. Pervane, hem eğitimine devam eder hem de tarikat işleriyle uğraşır.
Feyzullah Çelebi'nin vefatıyla posta oturan Cemaleddin Çelebi yanında dergâha l4 yıl hizmet eden Âşık Sıdkî bir deyişinde:
“Pervaneyim yandım bir hüsn ü maha
Düştüm leyl ü nehar ah ile vaha
Yaşım on ikide geldim dergâha
Hamdülillah can canana kavuştu”
diyerek adının Pervane olduğunu işaret etmiş, l4 yıl hizmeti sonucu, 1925’te tekkeler ve zaviyeler kapatılıp Cemaleddin Çelebi’nin Amasya’ya yerleşmesi kesinleşince şeyhine yakın olmak için Amasya’nın ilçesi Merzifon'un Harız köyüne yerleşmek için izin istediğinde Cemalettin Çelebi'nin, dergâhtaki hizmetleri sırasında kendisine verilen görevleri yapmadaki çalışkanlığı, dürüstlüğü, gösterdiği sadakat ve bağlılığı sonucu Pervane’ye:
“Ben elden geldikçe eylerim dua
Sıdkî sadakatin unutmam Sıdkî
Hünkâr'a emanet cümle eshabım
Cem-i hümmeti unutmam Sıdkî”
deyişinden sonra Sıdkî mahlasını alıp Hacı Bektaş'tan mahlas alan âşıklar arasına katılmıştır.
Şeyh Cemaleddin Çelebi’nin Âşık Pervane’ye “Sıtkile hizmetin unutmam Sıdkî” demesi üzerine bu mahlası çok beğenen Pervane, bu sözden sonra sürekli Sıdkî mahlasını kullanmış, bu mahlası alışını da:
“Cemaleddin Hünkâr dil-i şadıma
İrşad ile Sıdkî dedi adıma”
gibi övünerek dile getirmiştir.
Âşık Sıdkî Baba da dergaha gelmeden önce kullandığı Pervane mahlası ile yazdığı şiirler nedeniyle konuyu yakından bilmeyenlerce başka bir âşık olarak sanılanlar arasındadır.
[1] Umay Günay, Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara l986, s.138
[2] Halil Açıkgöz, Âşık Deryamî Hayatı ve Şiirleri, İstanbul l987, s.12
[3] Halil Atılgan, Kısaslı Âşıklar, Şanlıurfa l992, s.24
[4] Eflatun Cem Güney, Âşık Meslekî, İstanbul,1953, s.13
[5] Nail Tan, Ulukışlalı Âşık Kemalî Baba, Ankara 2011, s. 12
[6] Hayrettin İvgin, Âşık Sıtkı Pervane, Ankara 1976, s.19