'Arz-ı hürmet efendim!'
Önceki akşam Başbakan Recep T. Erdoğan Kanal 7 ve Ülke TV’nin ortak yayınında yârânı karşısına almış konuşuyordu. Ne zaman Erdoğan’la mülâkat yapılsa, gazeteciler tek düze fikir ve tek düze oturuşla sıralanıyorlar. Hepsinin sorusu birinin sorusu, birinin sorusu hepsinin sorusu...
Şu televizyon mülâkatı zaman israfıdır. En iyisi bu tür mülâkatı tayyarede yapmak... Üstelik tayyarede, az biraz farklı sesler de olabiliyor. Zamanında Özal’ın gökyüzü muhabbetini tenkit etmiştim ama şimdi bana mantıklı geliyor! İnsan zamandan kazanıyor!
Recep T. Erdoğan’ın karşısına gayet hürmetkâr, dizleri bitişik, elleri dizlerinin üzerinde dizilen gazetecileri görünce, kanalı değiştirsem mi acaba derken, Salih söze girdi... “Du bakalım ne olacak?” dedim ve bekledim. Önce mahalleli, sonra Ayşe Teyze, sonra nalbur Mahir Usta, hepsi Başbakan 4 artı 4 artı 4’ü çıkardığı için teşekkürlerini sunmuşlar. Salih, kapı kapı dolaşıp mahalleliye: “Başbakan’a selâmınız var mı?” diye sormamış. Mahallelinin haberi olmuş; kapısına dizilmişler. Muhtemelen “Mahallemizin güzide evlâdı Salih kardeşimiz, akşam Başbakanın teşrif ettiği mekânda olacaktır. İlânen duyurulur!” diye belediye hoparlöründen anons edilmiştir!
Böyle gazetecilik vak’a-i âdiyeden zamanımızda... Salih, bütün selâmları iletip, Başbakan’ın şekerinin yükselip yükselmeyeceği hesabını yaptıktan sonra sorusuna geçti. “Başta, muhterem Başbakanım arz-ı hürmet ederim. İzin verirseniz şunu soracağım” dedi mi demedi mi aklımda değil! Sorusunun özü: “PKK’ya karşı eskiden güvercindiniz, bugün şahin! Değişim neden icab etti?” Ama tabiî ne “güvercin” diyebildi ne “şahin”! Lâfı süsleye süsleye “Döndünüz mü gerçekten!” demek istedi. Gerisini dinlemeye gerek yoktu!
Salih’in gazetecilik tecrübesini bilmiyorum ama, ayaktaki gazeteci ile diğer ak saçlı ve baştaki açık başlı gazeteci tecrübelidir. Ak saçlı eskiden tanıdığım ve sevdiğim bir insandır. Açık başlı gazeteci daha önce isim verilmeden fena haşlandığı için, ister istemez, bu “haşlama” ve “haşlanma” ölçü oluyor.
***
“Korku”yu yenemezsek, gazetecilik yapamayız. Burada gazetecileri suçlamıyorum. Neden “korku” ve neden bu “korku”yu üzerlerinden atamıyorlar? Önceki akşam R. T. Erdoğan’ın karşısındaki “tek düzelik” Türkiye’nin de görüntüsünü ortaya koyuyor. Bir “korku düzeni” kurulduğu açık.
Kanal 7 ve Ülke TV’nin Başbakan’ın karşısına bu iki kanalda program yapanları çıkarmasını takdirle karşılıyorum. Kendi elemanları dururken başkalarını öne sürmek mantıksız.
Ancak, açıklıkla, dişe diş sorulabilmeliydi. Cevaptan sürekli soru çıkarılmalıdır. Üniversitede ders verdiğim dönemde özellikle öğrencilerime değişik mülâkat yaptırmış, cevaptan soru çıkarmayanları karşıma alıp yeniden anlatmıştım.
“Korku”yu yenebilecek miyiz?!