Artık silkinin, kendinize gelin...

Ecdadın yükünü çekemedin kardeşim...

Ecdat çarptı seni...

Kayıp ettin...

Suriye'de asıl ne zaman kayıp ettin biliyor musun?

Osmanlı'nın kurucusu Ertuğrul Gazi'nin kökü, Süleyman Şah'ın türbesini bir gece yarısı Suriye'den kaçırıp, PYD ile sandukalarını taşıdığın gün...

Farkında değilsin... O gün sen yenildin... Üstelik sadece yenilmedin aynı zamanda kayıp ettin...

Çöktün...

Eğildin, büküldün...

Şimdi istediğin kadar "kimse Türkiye'nin gücünü sınamaya kalkmasın" deyip dur...

Anlamı yok...

Çünkü Türkiye'nin gücünü sen kırdın...

Atalarının mezarını bir gece yarısı çalan ülkenin gücü mü olur? Kaldı ki orası bir karış da olsa senin öz toprağındı... Toprağını da bıraktın....

Şimdi "Suriye'ye girsem mi, girmesem mi" diyorsun ya...

Boşuna...

2012'den bu tarafa gele gele bizi tüm ülke olarak getirdiğiniz yer, başkent Ankara'da bombaların patladığı, tedirginliğin insanların yüzünden okunduğu Türkiye...

"Kazan kazan" deyip, "herkesle ve tüm komşularımızla sıfır sorun" hayalinin bittiği yerdeyiz...

"Şimdi biz, Büyük Orta Doğu projesinin Eş Başkanıyız" diye övündüğünüz günleri hatırlatırım. ABD ile girişilen yolun bizi getirdiği acı tablonun önündeyiz... Ve eş başkanlığı paylaştığımız Amerikan siyaseti yanımızda yok. Yanımızda olmasını bir tarafa koyalım, düşmanımızın arkasında duruyor. NATO başkentlerinden birini vuran terörist saldırıların yanında tavır alıyor ki ülkemizi yönetenler, her şeyin herkesçe bilinmesine rağmen PYD'nin terör örgütü olduğunu Amerika'ya yeniden anlatmaya çalışıyor...

"Ankara'yı bunlar kana buladı. Yurttaşlarımızın hayatına mal olan terörü bunlar yaptı... Burası bir NATO ülkesinin başkenti" diyerek, Amerika'yı PYD'nin arkasından çekeceğimizi sanıyor...

Amerika sadece PYD'nin mi arkasında? PKK'nın arkasında olan kim? Yıllarca PKK neden bitmiyor acaba? Kandil'e atılan mühimmatların fotoğraflarını gazetelerin yayınladığı günler ta Çekiç-Güç dönemine kadar varıyor...

Öyle ise PYD'nin ne olduğunun hikâyesini anlatmak boşuna bir eylemdir. Ama olsun... Diplomasi diplomasidir... Siz yine de anlatın...

Bütün gelişmelerden sonra uyan borusu zihinlerde çalmadı mı?

Düz aklın, doğrusal politikaların önümüze koyduğu fotoğrafa bakarak, reel politiğin pragmatizmine dönmeyecek misiniz?

Önümüze çıkan bu çıkar grupları barajının altında kalmamak için, bir aralık yaratıp, ülkenin nefes almasını sağlayacak akılcı politikalara sarılmayacak mısınız?

İçte ve dışta birlik olup bizi kuşatan ve sarıp sarmalayan, hareket alanımızı daraltan bu mengeneden sıyrılmanın, boşluklardan yararlanmanın bir formülü üzerinde mi duracaksınız, yoksa bu barajı yarıp geçecek, bütün gelişmeleri tersyüz edecek üstün silah sanayisini bir hokus pokusla kurup, süper kahramanlar mı yaratacaksınız?

Ülke içinde insanları kutuplaştırmaya, ülke dışında dünya ile kutuplaşmaya devam mı etmeyi düşünüyorsunuz?

Azizim siz, herkesle düşman olmak üzerine kurulu bir aklın sahipliğinde nereye varacağınızı sanıyorsunuz?

Sizi anlamak istiyoruz...

Artık silkinin ve kendinize dönün..

İçerde millî güçleri toparlayacak politikalarınız olsun... Dışarıda Türkiye'yi içine düştüğü bu sarmaldan çıkaracak bir fikir geliştirin... Artık bırakın bu İstanbul hükümeti benzeri politikaları...

Ey Yeni Osmanlıcılar!

Anlayın artık... Siz, Süleyman Şah'ın türbesini kaçırırken, "Neo Osmanlıcılık" hayallerini de kaçırdınız... Tükendiniz ve Türkiye'yi de zora soktunuz... Ülkeye daha fazla zarar vermeden millî köklere dönün... Birleştirici politikalar izleyin…

Yazarın Diğer Yazıları