Arçelik başardıysa Türkiye neden başarmasın?
Bugün yaşadığımız sorunun temelinde üretim var. Katma değeri yüksek üretim yapamıyoruz. Bu nedenle para kazanamıyoruz. Gelirler az, üstüne bir de mevcut üretimde kullanılan yarı mamuller, ham maddeler dışarıdan dolar, Euro ödenerek alınınca ne oluyor? Rezervlerimiz boşalıyor. Kur üretim sistemi yanlış olduğu için otomatik şekilde artıyor, yapılan siyasi hatalar da kuru daha çok yükseltiyor ve sonunda ekonomi bir açmaza giriyor. Yükselen kur girdi maliyetlerini artırıyor, karşımıza enflasyon çıkıyor.
Ancak Türkiye büyük bir ülke, insan kaynağı eğitildiği zaman, doğru ekonomi politikaları ile gerekli sıçramayı sağlayacak düzeyde. Umudun ülkemiz için var olduğunu, çaresiz olmadığımızı başarılı firmalarımızdan görmemiz mümkün.
Bu firmalardan birisi de Arçelik. Hikâyesi ekonomide kurtuluş için gerekli yol haritasının bize ne olduğunu bir kez daha ispatlıyor.
Bu yazıda Arçelik reklamı yaptığımı sananlara şunu bir kez daha hatırlatmak isterim: Arçelik mikro ekonomide yaptığı güzel işlerle bizlere makro ekonomide ne yapmamız gerektiğinin ilhamını veriyor. Neden mi? Sizleri uzun uzun rakama boğmayacağım, bakın: Arçelik''in on yıl önce Türkiye satışları, toplam satışlarının %50''sine karşılık gelirken, şimdi %30''una denk düşüyor. Yani firma iç pazarla bağını azaltmış; bu, siyasiler iç dengeleri bozduklarında piyasa durunca, Arçelik de durmuyor demek.
Bu gelişmenin şirket için birçok sonucu var ama bizce en ibretlik olanı; Türkiye''nin çıkardığı 2 yıl vadeli Hazine tahvili ile Arçelik''in çıkardığı 2 yıllık tahvil arasındaki faize baktığımızda, Arçelik''in Türk Hazinesi''nden daha ucuza borçlanması olmuştur.
Peki nasıl başardı Arçelik bunu? ASEAN pazarlarına yaptıkları akılcı yatırımlarla. İnsan kaynaklarına verdikleri önemle, Ar-Ge iş birlikleri ile…
Doğu''daki piyasalar önümüzdeki 50 yıllık süreçte Batı pazarlarını geçecek, işte Arçelik aldığı stratejik kararlarla hızla gelişen Doğu pazarlarında yer aldı. Bunu yaparken Batı''yı da ihmal etmediler, daha önce Batı''ya yaptıkları yatırımların karşılığını da almaya devam ettiler.
Bu hikâyeden makro düzeyde çıkarmamız gereken dersler nelerdir?
* Eğitim kalitesini artırmalı, millî gelirden Ar-Ge''ye daha fazla pay vermeliyiz. Böylece ihraç mallarımızda yüksek teknoloji içeren mal miktarını artırmalıyız.
* Sanayi ve Teknoloji, Ticaret Bakanlıklarını hantal bürokratik yapılarından çıkarıp özel sektör üniversite arasında köprü haline getirmemiz gerekiyor.
* Dış pazarlarda yandaşlar ile değil liyakate uygun iş adamlarımızdan oluşan ticari temsilciliklerimiz ile yer almalı, dış pazarları daha yakından incelemeli, öğrenmeliyiz. Bakanlıkları yandaş değil ehil personel ile doldurmalıyız.
* Devlet politika olarak liyakate uygun kadrolarla KOBİ''lere liderlik edecek, yol gösterecek, gerekirse eğitecek yapılanmaya girmelidir.
* Üretimde dış girdi bağını kesecek 3 yıllık ana planları sektör sektör yaparak uygulamaya geçmemiz gereklidir.
* Hedef alınacak yüksek teknoloji içeren sektörlerde uzmanlaşmak için kamu ve özel işbirliği modelleri geliştirilmelidir.
Sözün özü, bir Türk firmasına duyulan güven Türk Hazinesi''nden daha fazla ise bununla önce övünmeli sonra bu başarıyı devlet yönetiminde de göstermeliyiz