Türkiye’ye dolar desteği…
Türkiye AKP yönetiminin özellikle 2015/2016 yıllarından sonra ‘İhvancı’ politikasıyla Avrupa ve Batı hedefinden saptıkça yoğun bir sermaye çıkışına maruz kaldı.
Çıkan sermaye ikiye ayrılıyordu.
Birincisi direkt sermaye dediğimiz ülkeye fabrika kurmak için gelen sermayeydi. İkincisi ise portföy yatırımlarıydı. Bunlar da Türk tahvil ve hisselerini alan kesimdi.
2018’de Avrupa bankalarının tıka basa Türk tahviliyle dolu olduğunu biliyoruz. Ancak o yıllarda ‘Rahip Brunson Krizi’ çıktıktan sonra piyasalardan 100 milyar dolardan fazla çıkış yaşandı. Haliyle bu çıkış da yapılan diğer büyük hatalara eklenerek kurun tırmanmasına neden oldu.
2018’de 3,75 olan kur şimdi 32,75.
Gerçekten çok büyük bir artışla karşı karşıyayız. Yukarıda söylediğimiz gibi dış politikada yapılan hatalar sermaye kaçışı doğurduğu gibi dışa bağlı ekonomimiz ve Nas Politikası işleri daha da kötüleştirdi.
Ancak Türkiye o yıllarda kendisine bir çıkış yolu bulmak adına doğu blokuna yanaştı, Rusya ve Çin ile flört etmeye başladı. Avrupalılar ve Amerikalılar kaçarken yerini tam doldurmasa da kuvvetli yardımlarla Ruslar ve Çinliler almaya çalıştı. Ama burada batının tamamen ikame edildiğini söylemek de imkansızdır.
Bu noktada kalem kalem Ruslardan ve Çinlilerden ne geldi sayamayız zira oldukça kapalı kapılar ardında dönen işler var, ancak Rusların Ural tipi petrolü Brent tipi petrolün yarı fiyatına verdiklerini biliyoruz. Çinlilerin de nakdi ve ürün destekleri var ama ispatlamak oldukça zor.
Bu desteğin başka bir işareti de geçtiğimiz gün Çinli BYD firması ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı arasında Türkiye'de yatırım yapılmasına dair anlaşma oldu. 1 milyar dolarlık anlaşma direkt yatırım olarak oldukça değerli. Elbette Çin adına da oldukça başarılı bir adım olduğunu söylemek gerek zira hem genişleyen Türk pazarı hem de lojistik avantajla çevre ülkelere ulaşmak mantıklı…
İşaret etmek istediğim nokta şu, evet biz dolar açlığı yaşıyoruz.
Çünkü,
1-Üretim unutuldu, ithal edilen yarı mamulle üretim yapıldıkça doları elde tutmak imkansız.
2-Maliye politikası, AKP’nin seçim kazanmak için bitirdiği rezervler nedeniyle iflas etmiş durumda. Bütçe açıkları zamlarla kapatıldıkça enflasyon artacak ve kur da beraberinde çıkacak.
3-Para politikası sadece faizi 50’de tutmaya dayanıyor ama basılan para miktarı geçen yıl haziran ayında 9-10 trilyon TL iken şimdi 16 trilyon TL’yi aşmış durumda. Haliyle büyümeden fazla para basınca enflasyon kalıcı oluyor. Bu da kuru artırmaya devam ediyor.
Peki yukarıda saydığımız bu nedenlerle kurun daha vahim noktalara gitmesi gerekirken nasıl oluyor da yatay bir hareket sergiliyor?
İşte bu sorunun iki cevabından birisi yukarıda anlattığımız doğu sermayesidir. Diğeri ise dünyanın en yüksek politika faizi olan %50 ile yurda çekilen batılı tefeci sermayedir.
Hazine tefecilere 6 ayda tam 529 milyar TL faiz ödemiş. Bu para Tüpraş, Tofaş ve Vestel firmalarının piyasa değerlerinin üstünde. Halkın alın teri batılı para babalarına hediye edilmiş. Üretime gitmesi gereken para faize gitmiş. Sırf durumu idare etmek için…
O zaman şu soruyu soralım: Üretim yapısı değişmeden, ülkede tarımda buğday, sanayide yüksek teknoloji gerektiren elektronik ürünler üretilip dışarıya satılmadan, sadece tefeci faiziyle ülkeye çekilen parayla ve doğu batı çelişkilerinden yararlanarak, nereye kadar sakat bir sistem devam edebilir?