Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Evren Devrim ZELYUT
Evren Devrim ZELYUT

Kemalist dış politika ve üretim devrimi

Yaşadığımız enflasyon, işsizlik, cari ve bütçe açığı gibi sorunların temelinde içeride yapılan büyük hatalar var.

Üretim ve tasarruf yerine tüketim dedikçe, millî eğitim sistemini çağdaş değerler ve pozitif bilime dayamadıkça, ülke teknoloji geliştiremedi. Sonuç olarak şirketler herkesin üreteceği basit malları ihraç ederek köreldiler ve gelirler düştü…

Siyasal yönetim millî hasılayı yandaşlarına akıttıkça toplumda gelir dağılımı bozuldu. Üretimden vazgeçerek ithalat yapmak içeride enflasyona neden oldu. Kur yükseldikçe ithalat pahalı hâle geldi ve karşımıza yine enflasyon çıktı.

Dış politikada yapılan büyük hatalar içeride yapılan hatalarla birleşince an itibarıyla yaşadığımız enflasyon tsunamisi bizleri vurdu.

Türkiye’de sermaye birikimi yetersiz olduğu için dış sermaye temini şart. Bu sermaye fabrika kurup işsizliği azalttığı gibi, yeri geldiğinde borsada hisse alarak şirketlere ortak olup, getirdiği dolarla kurun kontrol edilmesine katkı sağlar.

Ancak dışa bağımlıyken kendinizi olduğunuzdan fazla görüp, dünyayı kafanıza göre şekillendirmek isterseniz ne olur? Çatışmaya başlarsınız. Dünya karşınıza dikilir. Ekonominiz teklemeye başlar ve sonra durur.

Neden?

Çünkü size sermaye gelmez, işsizliği ve düşük gelir sorunlarını çözemezsiniz. Ürettiğiniz ürünleri satmakta zorlanırsınız. Döviz birikiminiz azalır. İçeride yaptığınız hatalarla zaten üretmekten vazgeçmişseniz, şirketlerinizin rekabet gücü de yoksa iyice fakirleşirsiniz.

Dünya ABD-Avrupa ve Çin-Rusya şeklinde iki tarafa ayrılmış durumda. An itibarıyla ekonomide, finansta, kültürde Batı ağırlığı mevcut. Yıllardır Amerikan doları gücünü kaybediyor diye hikâyeler çıkar ama küresel ticarette hâlâ baskınlar.

Neden?

Dünyanın en iyi üniversiteleri, Ar-Ge merkezleri, teknoloji üsleri hâlâ onlarda. Teknolojide saydığınız her firma neredeyse Amerikan ya da öncü durumundalar. Hâliyle teknoloji kimdeyse üretim gücü ondadır yani Batı’da, dönüp pazar olarak baktığımızda alım güçleri nedeniyle tüketim gücünün de onlarda olduğunu görüyoruz.

O zaman Batı ile çatışarak Türkiye nereye varacak? Erdoğan ilk geldiği yıllarda adalet ve kalkınma sözlerinin yanında, yolsuzluğu bitirerek demokratik haklar konusunda vaatler vermişti. Hedef olarak da Avrupa Birliği’ni, Brüksel’i göstermişti. Bu politika ülkemize büyük yatırımlar çekerek, neredeyse 1 doları 1 lira seviyesinde eşitlemişti…

Ancak üretim modeli inşaat, taş-toprak, tekstil kaldıkça, Batı ile İhvancılık adına kavga ettikçe, tutarsız dış politikalarla hem Körfez hem de Avrupa’yı karşısına aldıkça sorunlar büyüdü ve bu noktaya geldi…

Peki çözüm nedir? Kemalist dış politikadır…

Kemalizm demek önce üretim demektir. Bu nedenle Osmanlı’da sıfır olan üretimi artırmak amacıyla onlarca fabrika açarak, Türkiye’nin dışa bağımlılığını bitirmek için büyük adımlar atmışlardır. Örneğin fes bile üretemeyen, bunu Avusturya’dan ithal eden, tekstilde bile kendisine yetemeyen ülkeyi, yeterli hâle getirmek için bez ve basma fabrikaları kurmuştur. Yolsuzluklar yerine gelirin üretime ve emeğe verilmesi esas alınmıştır. Büyük Atatürk köylüye hakiki üretici olduğu için ‘Milletin efendisidir’ demiştir.

Ana konumuz olan dış politikada ise gerçekçi olunmuştur. Evet Kurtuluş Savaşı’nda Rusya desteği alınmış ama medeniyetin kaynağı Batı oldukça orayla ilişkiler geçmişteki savaşlara rağmen koparılmamıştır.

Akılcı olan Kemalist politikada, üretim ve tüketim gücü olan blokla kavga değil, iş birliği yolu aranır. Bugün ordunuzda kullandığınız savaş jetleri, tanklar bile Amerikan malıyken, Amerika ve müttefiklerine savaş tehdidi savurmak kırılgan ve bağımlı ekonominizi paramparça eder.

Bu saate kadar bir savaş jetinin ve tankın ancak kabuğunu yapmışken, öngörüsüz yönetimlerin başarısızlıklarının nedenini Batı’ya bağlamak sadece kolaycılıktır.

Tarihe baktığımızda zaten tek adam rejimlerinin hepsi aynıdır. Başarısızlık asla onların politikalarına bağlı değildir. Daima dış güçler vardır. Oysa gerçek, ortada bir basiretsizliğin olduğudur, yel değirmenlerine savaş açan ‘Don Kişot’ olmamak gerekir. Yapılması gereken üretimle askerî ve ticari sanayiyi büyütmek bağımsız hâle getirmektir.

Türkiye içeride yapması gerekenlere ek olarak tutarlı bir dış politikayı da belirlemek zorundadır. Yönetim peşinde koştuğu ümmet kardeşliği rüyasından artık uyanmalıdır. Türk muhafazakârlar şunu bilmelidir ki, hayallerinde yaratmak istedikleri dünyaya ilk karşı çıkan Müslüman Arap âlemidir. Araplar tarihsel gerekçelerle Türk kavramına karşıdır. Burada Türk kimliğini unutturarak bu projenin gerçekleşmesi de olsa olsa Anadolu insanını Arap kölesi hâline getirir. Buna da kimsenin gücü yetmez…

Bir diğer konu Rusya ve Çin ile ilişkilerdir. Bakın size söyleyeyim, Ruslardan ve Çinlilerden alsanız alsanız ucuza petrol ve vadesi 2 yılı aşmayacak ödünç para alırsınız. Çinliler biz üretiyoruz diye Türkiye’den çivi bile almaz. O zaman yapmanız gereken içinizde reformlar değil büyük üretim devrimleridir. Tekrar yüzünüzü Batı’ya dönerek yatırımcılara güven verip, halkın enflasyon ve işsizlik altında ezilmesini önlemek için sermaye tedarik etmeniz ilk ödevinizdir.

Tekrar edecek olursak, askerî ve ticari sanayi yapınızı gelecekteki belirsizlikler için ayağa kaldırmak, yani üretim devrimlerine girmek, bunu yaparken de dış ve iç politikada akılcı seçimlerle sürece katkı vermek esas olmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları