Anayasa, kendini yok etme yetkisi veriyor mu?
Türkiye’de Anayasa Mahkemesi Başkanı dâhil pek çok kimse “fikir hürriyeti, bilimsellik ve demokrasi adına” Türkiye’nin dokunulmazlarını tartışmak istiyor. Bir taraftan anayasaya aykırı diye parti kapatma davalarını yürüten Anayasa Mahkemesi Başkanı, öte yandan kurumsal varlık sebebi olan kurucu iktidarın/anayasanın temelini sorgulamak istiyorsa benim aklıma, “arkadaş devletimiz bizim bilemediğimiz gizli bir karar aldı ve federatif yönetime mi karar verdi yoksa” gibi sorular geliyor. Eğer derinlerde bir yerde birileri Türkiye’nin üniter varlığından vazgeçmediyse anayasanın verdiği meşru gücü/yetkiyi, dolayısı ile imtiyazı, anayasaya sadakat yerine ortadan kaldırmaya yönelik kullanmanın anlamı nedir?
Evet bir kere daha soruyoruz: Nedir?
İçe dönelim ve son gelişen politik havayı gözden geçirelim.
Hatırlayın.
İktidardakiler “Kürt realitesini” tanıdıklarını açıkladıktan sonra, “dağa mı çıksınlar” denilerek, sokaklarda boy göstermelerine, parlamentoya girmelerine izin verilen bölücüler, Türkiye’nin sokaklarını “realiteyi tanıdık” diyen başbakana bile geçilmez hale getiren süreci başlatıyor. Derken, içeriden tanıdık biri “Mustafa” diye bir belgesel çekiyor. Gösterime girdiğinde bizden sayanların çoğu şaşırıyor. Çünkü içimizden biri sanılan adam, “tabuları yıkmakla” kendini görevlendirmiş ve dolayısı ile yıkıma en başından başlayarak Mustafa ile siyasal ortama psikolojik zemin hazırlığına koyulmuş.
Arkadaşın yıktığı tabulardan anlıyoruz ki, meğer Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’yi tam da terörist başının istediği gibi iki milletli bir federasyon olarak düşünmüş de her ne olduysa bunu yapmamış.
Madem durum böyle, öyle ise belgeseldeki gibi bir Atatürkçülük yaparak üniter yapıyı gözden geçirmek lazım.
Bunun yolu belli.
Hemen anayasanın o dokunulmazlarını gözden geçirmek.
Federasyona engel olanları konuşup, bilim, demokrasi, insanlık falan filan diyerek halka yumuşatıp yumuşatıp sunmak gerektir.
Bu gelişim çizgisinin ilk mesajını, geçen ay kutladığımız Cumhuriyet bayramı sırasında TBMM’de dağıtılan bölücübaşına ait olduğu söylenen kitapçıktı. Kitapçık, şu an şu sıra dokunulmaz sayılan anayasa maddelerinin dokunulması gerektiğine işaret ediyor.
Federasyon istiyor.
Demokrasi, demokrasi dediklerinin açılımı bu.
İçinde bulunduğumuz sürecin yönetilmesi bakımından Tayyip Erdoğan’ı Genelkurmay’ın üst üste bilgilendirmek için bizzat Başbakanlık toplantı salonunu seçmesinin bu gelişmelerle doğrudan ilişkisi var elbet. Hatta BOP Eşbaşkanı olduğunu bizzat kendi ağzından açıklayan Başbakan’ın son zamanlarda birden bire vatan millet meselelerine vurgu yapmasının temelinde de gene bu gelişmeler var.
Başbakan’ın en yakın danışmanı ve genel başkanlık yetkileri ile donatılmış Dengir Mir Mehmet Fırat ile bir yol ayrımına gelmesinin temelinde de yine aynı sorunun politik alana yansıyan izleri var.
“Kürt realitesini tanıdıktan” birkaç yıl sonra Tunceli, Diyarbakır, Van ve Hakkâri’ye olağanüstü güvenlik sarmalında ancak gidebilen birinin yüzde 50 oy aldığı seçmene ulaşamaz duruma gelmesi, üstelik de iktidar gücüne rağmen zorlanması kabul edilebilir durum değildir.
Demek ki terör yandaşlarının siyasal özgürlükleri alması, devlet ve toplumla uyumlu hale gelmelerine yetmiyor. Yetmediği içindir ki, çocuklar siyasal araç olarak kullanılıyor, suçluluk 18 yaşın altına indirilerek, sokaklar yaşanmaz hale getiriliyor.
DTP’nin güvensiz bölgeler oluşturarak, ülkenin kamu düzenini böylesine karmaşaya dönüştürmesi, beraberinde büyük toplumun/halkın çaresizleşmesini, bu çaresizleşme ve bıkma, anayasanın değiştirilemez maddelerinin sorgulanmasını doğurmamalıdır. Durum bu noktaya vardırıldığında Türkiye yenilmiş demektir ki, tarihte teröre yenilen bir ülke olur.
Anayasanın verdiği güçten, anayasayı ortadan kaldırmak yetkisi çıkmaz.