Anadolu Halk Kültürleri Dede Korkut ve Kırgız Destanları ile yoğruldu
Kırgızlar, Türk ırkının tarihî devirlerde bilinen en eskilerinden biridir. Sekizinci yüzyıldan 17-18 yüzyıllara kadar Tanrı Dağları, Talaş, Isıkgöl ve Pamir dolaylarında varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Nogay devrine ait olup Türkler'in bozkır hayatını anlatan ve ilim âlemine Kazak âlimi Çokan Velihanoğlu tarafından duyurulan Manas Destanı, Kırgızlar'ın bütün mitolojsini, masallarını, her türlü geleneklerini kahraman Manas ve alpleri çevresine toplamış bir nevi Kırgız ansiklopedisidir.
Kırgız halkının Manas başta olmak üzere, Semetey, Seytek, Kurmanbek, Er Töştük, Kocacaş gibi birçok halk destanı bulunmaktadır.
Kırgız destanları; Arkaik Destanlar, Tarihî Destanlar ve Millî Destanlar olmak üzere üç grupta incelenir.
Tarihî destanlardan Kurmanbek Destanı, 13. Yüzyıldan itibaren beş asır süresince Kırgızların tarihine ışık tutacak satırlarla doludur.
Her halkın, inançları, hayata bakış tarzı ve düşünce düzeyi, önce o halkın sözlü ürünlerine yansır ve aşamaları sözlü edebiyat ürünlerinde ortaya çıkar.
Kırgızların kültürel zenginlikleri Türkçenin ilk sözlüğü, antolojisi ve ansiklopedisi konumundaki Divanü Lügat it Türk’te sergilenmektedir.
Kutsallığına inanılan, hakkında efsaneler anlatılan bazı taşlarla ilgili uygulamalar; taşı ziyaret; çevresinde dolanma, taşa el sürme, vücuda sürtme, taşı öpme, üstte taşıma, evde saklama vb. biçiminde yapılmaktadır.
Anadolu’da uğurlu ve kerametli sayılan delik kayaların bulunduğu delik taştan geçmenin uğur getireceğine inanıldığı bilinmektedir. Bunun en bariz örneği Hacıbektaş’ta Deliktaş olgusudur.
Taşlardaki bu canlılığa ve gizil güce inancın bir uzantısı olarak Kırgızlarda joytaş, Yakutlarda yada, sata, Kıpçak grubuna bağlı lehçelerde cay, cama, Oğuz şivesinde ve tüm Anadolu’da yada taşı dediğimiz bir taşın yağmur yağdırma gücüne sahip olduğuna inanılır. Taşın canlılığı ve gücü ile ilgili bir anlatıya da Divanü Lügati’t Türk’te rastlanmaktadır.
Taş yerinde ağırdır biçiminde atasözlerine konu olan taş kimi zaman Sırt Taşı gibi şifa kaynağı olarak düşünülmüş, kimi zaman da Dilek Taşı gibi umut simgesi olmuştur.
Hastalıkta şifa için taş taşındığı, suyunda yıkanıp, kaynatılıp içildikten başka taşın okşandığı, yeminde, ilençte, duada kullanıldığı görülmektedir.
Bu geleneğin Anadolu halk kültürüne yansıma biçimi yatır ve evliya makamlarına yapılan ziyaretler olarak karşımıza çıkmaktadır. Destan kahramanlarının savaşa giderken Manas diye haykırmaları ise Anadolu’da asker uğurlama geleneklerinde hamasi duygularla söylenen nidalara benzemektedir.
Kırgızlar’ın ‘Kurmanbek Destanı’ olayların, tek kahramanın etrafında gelişerek oluşan ve düşman Kalmuklara karşı mücadeleleri konu edinen bir eserdir. ‘Kurmanbek Destanı, birçok destancı tarafından anlatıldığı halde bunların ismi unutulmuş durumdadır. Kurmanbek’te, Türk dünyasının dev eseri Dede Korkut’tan, Oğuz Destanı’ndan, Kırgız Türkleri için bir kült haline gelen Manas’tan, türeyiş ve yaratılışlarıyla ilgili efsane ve inançları yansıtan Kocacaş’tan, Türk dünyasının bütün boylarında yaşayan Köroğlu’ndan, yaşanmış bir aşk olayını konu alan Ak Möör’den izler bulunması doğaldır. Bu izler, Türk halk kültürüne özgü geleneklerle ilgilidir.
Bu unsurların büyük bir kısmı, diğer Türk halklarına da pek yabancı olmayan Ortak kültürel özelliklerdir. Örneğin, ölen bir kişinin ardından verilen aşın önemi Tüm Türk yurtlarında ve diğer Türk destanlarında benzer biçimde görülmektedir.
Anadolu’da ‘ölü aşı’ adı ile, ölen kişinin öldüğü gün, yedinci ve kırkıncı günleri yemek verilmesi Kırgız Türklerinden Anadolu’ya yansımış önemli bir gelenektir.
Manas Destanı'nın en önemli bölümlerinden olan Kökötöy'ün aş verme merasimi de ayrıtılı bir şekilde anlatılmaktadır. Kurmanbek Destanı’nda, Kurmanbek’in savaşta ölümü üzerine arkadaşı Akkan Han defin işlemlerini yapar, aş verir, kırk yiğidi ile yas tutar. Eşi Kanıkey ise, saçlarını çözer, kırk kız ile birlikte ağlaşıp feryat eder ve ölene kadar kimseyle evlenmeyeceğine yemin eder.
Ad Verme
Ad verme geleneği Dede Korkut’ta özenle uygulanan geleneklerden biridir. Tüm Kırgız destanlarında destan kahramanının adı ile ilgili olağanüstü anlatılara rastlanmaktadır.
Türk Dünyası’nın hemen her boyunda yaşayan Köroğlu’nun adı ile ilgili Türkmen versiyonunda: “Cığalı Beğ’e rüyasında: ‘Kalk Ciğalı Beğ senin bir oğlun oldu kabristana git yokla’ diye bir haber gelir. Uyanıp etrafında kimseyi göremeyince tekrar uykuya dalar ve aynı şey kendisine tekrar söylenince beklemeye başlar.
Bir mezar başında buldukları çocuğu Ciğalı Beğ’in evine getirirler. Ciğalı Beğ çocuğa ad koymaları için Türkmen Beylerini toplar. Beyler Ruşen adını uygun bulurlar. Ancak bu sırada topluluktan uzakta duran yaşlı ve fakir birisi ‘Bu çocuk adıyla dünyaya gelmiş. Onun adı Göroğlu’dur.’ der. Ancak kimse ihtiyarın sözlerine kulak asmaz ve çocuğu ‘Ruşen’ adıyla çağırmaya başlarlar. Ciğalı Beğ ise çocuğun adının ne konulursa konulsun, sonunda onun ‘Göroğlu’ diye çağırılacağını düşünür. Biçiminde ilginç bir anlatı bulunmaktadır.
Evlenme (Kalın ‘Başlık’)
Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya getirdikleri geleneklerden kız evine dünürcü gönderme ve Başlık (kalın) geleneği kurulacak yuvaya onay vermek olarak görülmektedir. Yeni evlenenlere hediye verme geleneği, sağdıçlık, kirvelik ve kızlar sağdıcı anlamında yengelik geleneği Türk kültürünün bütünlüğü açısından ortak bir biçimde devam etmektedir.
Kalın, erkek tarafının kız tarafına verilen mal veya paradır. Anadolu’da halen ‘Başlık’ adı altında sürdürülen bu gelenek Manas Destanı'nda da kalın geleneği olarak yer almaktadır. Manas, Kanıkey'le evlenebilmek için kız tarafına hediyeler vermiştir. Kalın âdeti Dede Korkut’ta da bulunmaktadır. Örneğin Deli Karçar kız kardeşi Banu Çiçek’i Beyrek’e istemek üzere gelen Dede Korkut’a ‘Bin Buğra, bin koç getirin’ der. Kam Püre de istenenleri yerine getirir.
At
Türk destanlarında kahramanı atından ayrı düşünmek mümkün değildir.
Genellikle olağanüstü bir şekilde doğan destan kahramanları önce seferlerde ve savaşlarda binecekleri olağanüstü özellikleri olan ata sahip olmalıdırlar.
Tüm Türk destanlarında olduğu gibi Kırgız destanlarında da at önemli bir yere sahiptir. At, bahadırın her şeyi, yoldaşı, sırdaşı, sadık arkadaşı, zor zamanlarda kurtarıcısıdır. Kahramanın başarıya ulaşmasında en kuvvetli güçtür. Sahibini tehlikelerden korur, ona yol gösterir, tehlikelere karşı uyarır, sahip olduğu olağanüstü güç sayesinde ölümlerden kurtarır, onu başarıya ulaştırır.
Manas’ın Ak Kula adlı olağanüstü atı, Kurmanbek Destan kahramanlarından Teyitbek’in rüzgar kadar hızlı Teltoro adlı atı, Möör’un sevgilisi Bolot’un Kökkaşka adlı atı da aynı özelliklere sahiptir.
Atların özelliklerinden biri de kahramanın ölümünden sonra, insanlar gibi yas tutmalarıdır. Manas Destanı'nda Er Manas bir kez öldüğü zaman atı, av köpeği ve av kuşu, Manas'ın mezarını beklemişler ve insan gibi konuşmuşlardır.
Türk inanç sistemi içinde kültleşen at, İslamiyet'in kabulünden sonra, dini etkiye, kahramanın Alp Erenliğine bağlı olarak yeni özellikleriyle görülmektedir.
Köroğlu'nun ölümünde Kır At, bir insan gibi yas tutmuş kırk gün yem yememiştir. Bey Böyrek'in atı Benli Boz, sahibi esir edilince, bir taşın dibinde yedi sene kalmış, üstünü yosunlar bağlamıştır.
Bu atların bir özelliği Allah tarafından gönderilmiş olmaları inancıdır. Battal Gâzi'nin ve Sarı Saltuk'un bindiği Aşkâr bunlardandır. Bozkır Türk hayatının esasını oluşturan atın bu kadar değerli görülmesinde yaşanan coğrafyanın önemi büyüktür.