An itibarıyla ne önemli?
"An itibarıyla toplantıdalar.", "An itibarıyla yola çıktılar.", "An itibarıyla buraya damlamış olacaklar.", "An itibarıyla uçaklarımız Kandil'i bombalıyor."
"An itibarıyla..." sözünü çok sevdik. Uysun uymasın kullanıyoruz. Ama ben başlığı doğru attım: An itibarıyla bizim asıl asıl meselemiz "Misak-ı Millî" olmalı. Musul ve Kerkük Misak-ı Millî'nin olmazsa olmazıydı ama alamadık. Savaşmak zorunda kalacaktık. Misak-ı Millî'yi hedefe koymalı ve her platformda dile getirmeliyiz.
Kerkük'e uzanamamamız için araya tampon koyuyorlar. PKK'yı sınıra diziyorlar. Barzanî'yle el sıkıştırıyorlar. Koskoca Türkiye yok yok; PKK çapulcusuyla, Barzanî avanesi var.
Bu kalem, ilk gençliğinden biri Ayasofya'nın mücadelesini vermiştir. İnsan olgunlaşınca, muhakeme yürütünce duruluyor ve "Biraz düşünelim." diyor.
Meselenin bir yönü; Ortodoksların kutsalı Ayasofya bizim. Camiye çevirdik diyoruz ama pek değişen bir şey yok... Birkaç halı sereceğiz, ikonaları karartacağız veya perdeleyeceğiz, daha önce hemen yanda hünkâr mahfilinde namaz kılarken, içeri gireceğiz, salonda namaz kılacağız. "Müze" deniyordu, artık "cami" denecek.
Bir "An itibarıyla..." daha çekeyim... Bakmayın siz hükûmet edenlerin "Ufuklara ışın gönderdik, fezayı bile aşıyoruz; yolumuz açık..." nutukları atmalarına. Gelecek puslu.
Esas olan "düşman"ın birleşmesinin ve saldırısının önüne geçebilmek. Başımıza gaile açmamak.
Hemen yanımızda PKK devleti kuruluyor. Libya'ya girdik, Sirte'ye takıldık kaldık. "İslâmcı" hükûmetimiz var, ama en Müslüman Arap ülkelerin hangisi yanımızda? Hepsi uydu, hepsi birilerinin oyuncağı.
Siyasîlerimizin pek sevdiği bir sözdür dostu çoğaltmak, düşmanı azaltmak. Ama hiç öyle adımlar atılmıyor. Zemin yoklanmıyor, şartlar gözetilmiyor. Zaten bizim olan bir tarihî yapı üzerinden küçük hesaplarla elimizi kolumuzu bağlıyoruz.
Coğrafyalar değişiyor. Kerkük meselesi enine boyuna masaya yatırılmalıdır. Irak Türkleri, Suriye Türkleri ve "Türk"ü çatı kabul eden bütün grupları birleştirerek Misak-ı Millî'ye yol alınmalıdır.
Irak Türkleri için hayatını ortaya koymuş bir arkadaşımla görüştüm. Aydın Beyatlı. Tıp doktoru. Dr. Aydın Beyatlı'nın da çabasıyla Irak Türkmenlerine şu salgın günlerinde Türkiye destek verdi. Beyatlı, 20 yıldır Yurt Dışındaki Iraklı Doktorlar Derneği'nin başkanı. Çatısı altında etnik ayırım yok. Dünyanın dört bir yanındaki Sünnî, Şiî, Arap, Kürt, Türkmen üyelerle el ele kol kola faaliyetteler.
Dr. Aydın Beyatlı, 2019'da kurulan İbni Sina Geliştirme ve Sürdürülebilir Kalkınma Vakfı'nın da başkanı. Vakfın merkezi Bağdat'ta. Kerkük'te de şubesi var. Eğitim ve sağlık alanında faaliyet gösteriyor. Yedi yönetim kurulu üyesinden beşi Türkmen, bir Erbilli Kürt, biri de Diyaleli Arap profesör.
Senin vakfın, benim vakfım dememek ne güzel. İnsanlık en önde. Küçük hesaplar peşinde koşulmuyor.
Irak'ta, Türkiye'deki gibi bir Yeşilay bulunmuyor. Aydın Beyatlı, Yeşilay'ı kurmak için de kolları sıvamış. Vahim bir şey söylüyor: Uyuşturucu belâsı Irak'ta Türkiye'nin 50 katı!
Kerkük ve Musul'da da, otonom meselesi dillendiriliyor. Hazırlıklı olmak lâzım. Plan, program yapmak lâzım.
Biz içeride "Ayasofya", "müze", "cami" derken, birileri başka yönden güç birleştirip üzerimize gelmesinler.