Akreditasyon

“Akredite...” Kavram bizden değil. Yabancı. Kültürümüze girişi yeni. Özellikle kriz dönemleri ile AKP iktidarı dönemlerinde nükseden ayrımcılığı getiriyor beraberinde.
Çünkü şimdilerde hükümet otoritesi, bu kavramı gazeteleri ve gazetecileri ayırmak için kullanıyor.
Ve çok daha önemlisi, hükümet, ayrımcılığı yapmayı kendine bir hak olarak görüyor. Elbette gerekçeleri var. Ancak çoğu kere gerekçeler, hukuku ve demokrasiyi içermiyor.
Muhalefetsiz demokrasiyi içeriyor. Ne yazık ki yeryüzünde içinde muhalefetin olmadığı bir demokrasi yok.
Olsun.
Bizimkiler istiyor.
Hükümet çıkarlarını gözeten bir basın fena mı?
Demek ki bu kavram aynı zamanda çıkarcı.
Söz konusu çıkarcılık toplumsal menfaati gözetse mesele yok. Sadece iktidar sahiplerini gözetiyor.
Hükümet, son gelişmelerde terörist saldırının bizzat kendisine odaklanmamızı istemiyor olmalı ki, özellikle Başbakanın ağzından haberlerin veriliş biçimine gönderme yapılarak halkın idraki olaya değil, fotoğrafa yönlendiriliyor. Gazeteler akredite ediliyor.
Kamuoyuna “Siz Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın ölümüne değil, teröristlerin oraya nasıl girdiklerine de değil, asıl şuraya bakın. Şu konuyu öne çekip bu konuyu tartışın ki ayrıntılar kaynayıp gitsin” der gibi..
Savcı Kiraz’ın vücudundan on kurşun çıkıp çıkmadığı tartışılıyor mesela... Bu ne olacak? Bu durum gazetelerin yayınladığı fotoğraftan daha önemli.
“Yok, böyle bir şey” demekle sorun çözülmez.
İnsanlar ikna olmaz.
Olmadığını ispat edeceksin ki mesele anlaşılsın..
“Sizin yakınlarınız olsaydı, böyle haber yayınlanmasını ister miydiniz” diyorsunuz..
İstemezdik tabii..
Aynı şekilde sıradan olaylarda da hiçbir aile yakını benzer fotoğraf yayınlanmasını istemez. Bu durumda “gazeteler, olay fotoğraflarından çok, vesikalık fotoğraf yayınlamalıdır” diye bir yasa yapın da mesele kökten çözülsün. Hatta ahlak ilkeleri koyun. Yoksa bu karmaşa devam eder. Nasıl olsa otorite sizsiniz...
Kuracağınız cümle sadece devlet görevlilerinin rehin alınmaları, şehit edilmeleri veya kötü muamele görmeleriyle sınırlı olmasın. Sıradan yurttaşların onuru, duyguları yok mu?
Bir şey daha: “Etik yok, etik değil” demeyin. Etik, ahlak demek değildir. Etik ahlakın felsefesidir. “Etik yok” dediniz mi ahlak mı yok demek istediniz yoksa ahlakın felsefesi mi yok demek istediniz anlaşılmıyor.
Öte yandan akredite gazeteler aynı fotoğrafı yayınlayınca onlara neden kusur bulmuyorsunuz ve tek söz söylemiyorsunuz bunu anlamış değiliz.
Bir gazetenin muhabirine “seni içeri almıyoruz” demek, akredite etmek muhabirin kendisiyle sınırlı değil. Aynı zamanda o gazetenin okuyucularının gönlünü, yüreğini, duygularını ve orada olup bitenleri bilmek isteyen merakını da dışarıda bırakmak demektir.
Gelişmiş ülkeler yurttaşları gibi hür, bağımsız, demokrat, kuralları yerli yerine oturmuş, en tepeden en aşağıya kadar kuralların işletildiği bir toplum ve devlet düzenini özledik.
Bölen değil, bütünleyen, kavga eden değil, barıştıran, kırıp döken değil, sarıp bağrına basan, gönlü yüce devlet adamlarını özledik...
Özledik Türk devletine dirlik ve düzenin gelmesini...

Yazarın Diğer Yazıları