AKP gençliği Akif’i anlarsa Başbakan’ı silebilir
İstiklal marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un kitabı Safahat’a gönderme yaparak gençlere seslenen Başbakan, Mehmet Akif’in, Selçuklu’dan, Osmanlı’dan aldığı, geniş İslam ve Osmanlı coğrafyasından derlediği medeniyet tasavvurunu kendi süzgecinden geçirdiğini ve bu millete teslim ettiğini söyledikten, “Sizlere tavsiyem şudur; her evde bir Safahat olsun ama o yastık altı kitabınız olsun. Onu okurken uyuyun. O size huzur verir” dedikten sonra konuşmanın bir yerinde Mehmet Akif gibi dindarlaşmaları gerektiğini söylemiş.
Eksik söylemiş.
En önemlisini bir kenara koymuş.
O da dindarlaşmanın niteliği ve içeriği. Toplumsallığı. Onu unutmuş. Unuttuğu ve belki de hiç önemsemediği için Türkiye’nin içinde bulunduğu durum hep endişe verici bir iktidar düzleminde ilerliyor.
Akif adı üstünde “İstiklal şairi” idi ve yine “milli şair” di. Akif’i, sıradan dindarlıktan ayıran en temel paradigma, dinarlığın millilik tarafıydı. Öyle ki İstiklal Marşı’nın kıtalarının içine sinen vatanseverlik ve milliyetçilik, dindarlaşmayı, aleladelikten kurtarıyordu.
AKP cenahının anladığı dindarlaşma felsefesi, ‘Yeniçeri’ tipi ‘Enderun’dindarlaşmasıdır. Özünde başkalaştırma yatan bu dindarlaşmada, milliyet en büyük günah, toplumsal etnik bilinç en büyük felaket olarak öğretiliyordu. Öyle de olmak zorundaydı. Nihayetinde yeni toplumun üyesi olacak birini eski köklerinden kurtaracaktınız.
Erdoğan’ın “dindarlaşın” cümlesi, milli bilince dayalı bir dindarlaşma değildir. Mesela onun dindarlaşmasında Mehmet Akif’in Kuvayi Milliye’sini nereye koyabiliriz?
Selçuklu’dan ve Osmanlı’dan alınan medeniyet fikrinin dönüp dolaşıp geldiği yer “Asım’ın nesli” bağlamında Kuvayi Milliye idi. “Asım’ın nesli” siyasal pratiğini cepheden cepheye vatanı savunmakla gösteriyordu.
Yanlış mı?
Herkes biliyor ki Osmanlı’nın çöküş sürecinde şeyhülislam fetvasının taraftarı olmak yerine, Milli Mücadeleyi seçmişti Akif. Bu karşıtlık ve karşıtlığın beslendiği siyasal düşünce “kurtuluşçu/bağımsızlıkçı” dolayısı ile de milliyetçi çizgi içinde anlam kazanıyordu.
Dikkatinizi çekerim: Bu durum Osmanlı İmparatorluk bilincini yansıtmıyor. Enternasyonal toplumsal algının yerine kurucu köklere, yani Türk varlığının kendine yönelen bir duruş var burada. Böyle olduğu içindir ki İstiklal Marşı’nın bir yerinde “ırkıma yok izmihlal” demek zorunda kalmıştı. Tabii buradan hareketle Akif’in ırkçı olduğu sonucuna varmıyoruz. Çünkü İslam ırkçılıkla örtüşmez. Ve Türkleşmek-İslamlaşmak-muasırlaşmak diyen Türkçü çizgi de kendini ırk temelinde açıklamaz.
İşte bütün bu bağlamlar birlikte düşünüldüğünde vatanseverlik, bayrak sevgisi, istiklal düşüncesiyle Akif daha çok Türkçülere yakın bir çizgi takip etmiştir. Bu sebeple Mehmet Akif dindarlaşması, Osmanlı iktidar düşkünlüğü üzerine değil, Osmanlı halk ve toplumsal varlığına dayalıydı. Kurtuluşçu bir politik algıya sahip olduğu için de özgürlükçüydü.
Başbakan’ın gençleri Akif çizgisine davet ederken kendi geçmiş çizgisinde nerede durduğunu ve halen daha milliyetçilere saldırıp ırkçılıkla suçlarken ne söylediğini iyi analiz etmesi gerekiyor. Bunu da bırakın, Akif’e benzeyip benzemediğini tüm Davutoğlu politikalarıyla önüne koyup gözden geçirmesi gerekiyor. Akif milliydi, yerliydi, istiklalciydi, vatanseverdi. Tüm bu erdemlerin üstünde duran kuşatıcı şemsiye ise İslam’dı.
İslam, Akif’te İslam dünyasını Batı’yla ile birlikte kaosa döndürme eylemine hiç dönüşmedi. Milli sermayeyi ecnebi dünyasına satmayı hiç gerektirmedi. Hele Büyük Ortadoğuculuka asla uyuşturulamaz. Mesela Akif, Suriye politikasında ABD yanında yer alabilir miydi?
Eğer AKP gençliği Akif’i bizim gibi okursa, önce Başbakan’dan kurtulması gerekebilir.