Âkıl bir terörist bulma zamanı
Hangi PKK’lı iyi” tartışmasına geldiğimize göre, epey yol almışız demektir. Azıcık daha açılırsak eminim kara görünecektir.
Zaten şunun şurasında ne kaldı?
Bakınız ne diyor BDP’li Van Milletvekili: “İster kabul etsinler, ister etmesinler. Biz demokratik özekliğimizi ilan ettik ve özgür Kürdistan’a doğru gidiyoruz.”
Bir de tarih tekerrür eder mi deniliyor.
Eder!
A-ha ediyor işte.
Tam da eşzamanlı olarak “Hangi PKK’lı iyi” diye tartıştığına göre aydınlarımız, gazetecilerimiz ve âkıl adamlarımız bize karada ölüm yok demektir. Hangi teröriste sığınsak acaba noktasına gelmiş olmamız, tarih bilincimiz bakımından hiç de yabancı değil. Bu kurtuluş reçetelerini özetlemek için kurduğumuz cümle belli: Acaba kimin kayığına binsek?
Hatırlayın, tıpkı 1912 Balkan Savaşı öncesi ve sonrasında olduğu gibi “Türkiye’yi kurtarma çareleri” düşünen arkadaşlar, düşmanın iyisini aramaya ve ona sığınma arayışlarına girmişlerdi. Sonucu manda arayışına varan bu tarihsel yolculuk 1922 Ağustosunda Sakarya’da Büyük Taarruzla def edilmeseydi, emin olunuz “ülkemizi nasıl bölelim” tartışmamız da olmayacaktı. Çünkü böyle bir ülkemiz olmayacaktı.
Cici terörist arayışında olanlar soruyor: “Öcalan âkıl adam olur mu?”
Ayıp ettin kardeş!
Neden olmasın?
Yeter ki sen iste yiğidim.
O olur, olur.
Bak “âkıl adam” olması düşünülen malum şahıs ne diyor: “Bana sorun ve verdiğim yol haritasını gerçekleştirin. Barış gelsin.”
Demek ki oluyormuş.
Demokrasi dediğin zaten böyle bir şey değil mi?
Hele AB müktesebatı ortadayken başka yol var mı?
Sonra, “uygar dünya bize ne der?”
Değil mi ya?
Düşünsene. Askeri tedbirlerle yol alabildik mi? Çözüme varabildik mi?
Hatırlasana.
Demek ki geriye bir tek yol kalmış. “Asayişçi kafayı bırakıp” çözümlemeci ve pazarlıkçı yapıyı sürdürmek. Ve mümkünse iyi terörist, kötü terörist ayrımını dosdoğru yaparak, içinden birini kılavuz olarak seçmek.
Gerisi kolay. Hemen “iyi teröristi”, “âkıl adam” ilan edeceğiz olup bitecek.
Var mı bizim gibisi.
Yok!
Bir de ulus ötesi dostlarımızın desteği var unutmayalım.
Tıpkı Osmanlı’nın son günlerinde olduğu gibi. Hatırlayın. Osmanlı’ya ne büyük iyilikler (!) düşünmüşlerdi. Bizi rahatlatmak için önümüze uygarlığın son çözüm örneği olarak “Sevr” i koymuşlardı hatırlasanıza. Öyle ise kendinden geçercesine bizi bizden fazla düşünen medeni (!) dünyanın onayını niye almayalım? Dilerseniz önce İngilizlere soralım. Onu beğenmiyorsanız Almanlara soralım. Ha, siz “geçti o devirler” diyecekseniz, buyurun size Amerika.
Desenize, biz de zaten öyle yapıyoruz. Hillary Clinton, CİA Başkanı çuvalcı General David Petraeus falan filan neyin nesi sanıyorsunuz?
Anladım, benim gibi “asayişçi” kafaların devri geçti demek ki. Şimdi “âkıl” bir terörist bulup çözüme gitme zamanı.