Akil adam

Akil adam arandığı günlerdeyiz.
Niye?
Çünkü akil adam, olaylara taraf olmadan, bölünmemiş bir mantıkla bakabilen adamdır da ondan.
Dede Korkut gibi.
Eğer ülkemizde akil adam aranacak bir durum söz konusuysa, demek ki ülkede yaşanan olaylar karşısında derin bir karşıtlık ve bu karşıtlıktan beslenen taraftarlar var demektir.
Ve eğer ülkenin gazeteleri, aydınları, halkı bilgilendirmesi gereken bütün iletişim kanalları gerçeğin peşinde değil de taraftar olarak, kendi tarafının haklılığını çeşitli kelime oyunlarıyla halka kabul ettirmek peşine düşmüşse böyle bir durumda akıl doğruya hizmet etmiyor demektir.
İşte asıl anarşizm budur.
Öyle ise Türkiye’de iletişim kanalları üzerinden yürütülen derin bir karmaşa, kontrolsüz bir anarşizm vardır.
Böyle durumlarda fikri namus çiğnenmiş, taraftarlaşma psikolojisine kurban edilmiş sayılır.
Türkiye’nin Ergenekon olayları çerçevesinde yaşadığı süreç, bize, özellikle dindar geçinen ve pek çok kere toplumun genel çoğunluğunu dışarıda bırakacak biçimde kendilerini genel çoğunluktan ayırarak “Müslüman” diye tanımlayan kesimin, politik taraftarlık uğruna dini duyarlılıkları ne kadar göz ardı ettiğini gösterdi.
Bu grup medya için önemli olan şu: Yeter ki iktidar halk tarafından kusursuz olarak bilinsin. Bunun için dini doğrular bir çırpıda kurban edilebilir. Nitekim edilmektedir.
Hâlbuki İslam’ın bizzat kendisi sevgi ve barış demektir. Dahası dinin öteki karşısında nasıl davranılacağı konusunda suizan men edilirken önerilen yol hüsnü zandır.
İslam’ın bir diğer önemli özelliği de adaleti öncelemesidir. Yüce Allah’ın 99 isminden/sıfatından biri er-Rahim’dir.
Merhamet edici.
Bir diğeri el-Adl’dir.
Tam adaletli.
Eğer kendilerini “Müslüman” diye tanımlayanlar, ister cemaat önderi, ister gazeteci veya üniversite hocası her kim olursa olsun fikrinde samimi olsaydı, sosyal, siyasal olaylarda İslam’ın doğrularını, politik iktidarın varlığına kurban etmezlerdi.
Hz. Ali, “Eğri adamın gölgesi de eğri olur” diyor.
Dinin varlık bilincini Yezit gibi sadece iktidar ve kazanma ortaklığı üzerine kurarsanız, gerekirse İslam’ın kılıcı Hz. Ali’nin başını bile kesersiniz.
Din ideolojileştiğinde herkes birer Yezit oluyor. Böyle durumlarda İslam adına Amerikan Konsolosluğu önünde besmele çekip kendi dindaşınızı gözünüzü kırpmadan öldürürsünüz. Bilmezsiniz ki az evvel kurşun sıktığınız da ölmek üzereyken kelimeyi şahadet getirmektedir.
İç içe geçen şeylerden dinî olan ile din dışılığı ayırmak zorlaşıyorsa, politika dinin yerine geçmiş, din olgusal olmaktan çıkarak siyasallaşmış demektir.
Bu durumda akil adam kime ne fayda sağlar bilinmez.
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin yanında bir akil adam vardı; Şeyh Edebali. Hoca Ahmet Yesevî kolundandı ve ahi idi.
Fatih’in yanında da Akşemsettin.
AK Parti’nin yanında ise cemaatler, gazete köşe yazarları, kimi üniversite hocaları var. Öyle ki bunlardan önemli bir kısmı yüzde 98’i Müslüman olan 70 milyonluk toplumu bölerek kendilerini “Müslüman” diye ayırdıktan sonra başlıyor yazıp çizmeye, sökülüp anlatmaya.
Artık ortada ne dini samimiyet vardır, ne de gerçeğin peşinde olmak. Herkes küçük birer Yezit’tir. Biçecek, kesecek, karalayacak, aşağılayacak, hakaret edecek ve mutlu olacaktır.
Siyasal iktidarı bütün nimetleriyle paylaşanlar için en doğru olan, hakkı aramak değil, iktidarı sürdürmektir.
Bir de Makyavel’e kızarlar.
Gereksiz bir tepki.
Çünkü iktidarın doğasında gücü elde tutmak vardır. Dinin doğasında ise ahlak, erdem ve doğruluk. İşte bu sebepledir ki amaç bakımından siyaset ile din farklı amaçlara yönelik olduğundan hangi din olursa olsun siyasallaştığında güce, yani iktidara hizmet eder. Kendi doğrularını iktidar uğruna feda eden din günün birinde yozlaşır.
Şimdi olduğu gibi.
AK Parti iktidarının doğruları ve geleceği için İslam, kitle kontrol aracı olarak kullanılmıyor mu?
Öyle ise soralım: Neredesin akil adam?

Yazarın Diğer Yazıları