Akademisyenler geçinemiyor (1)
Geçim derdi olmayan ancak düşünebilir, yazabilir, araştırabilir. Çocuklarının geleceği kaygısı da buna eklenince, insanın yüreği daralır, beyni dumura uğrar. Doç. Dr. S. K.: “Akademisyenlere köşenizde destek verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Bir devlet üniversitesinde doçentim. Ülkemizde akademisyenlerin artık komedi filmlerini aratmayan maaş ve özlük hakları ile ilgili sizden destek istiyorum. Bu desteği kendi adıma değil ülkenin geleceği adına istiyorum.” diyor ve ekliyor: “Hükümet 11 yıldır akademisyenlerin maaşlarına zam yapacak diye bekliyoruz. Neredeyse bu zam hikâyesi GAP’tan bile daha uzun sürdü. Topu topu şu kadar zam, diyecekler. Gelinen noktada artık hiç kimse hükümetin akademisyenlere zam yapacağını düşünmüyor.”
Doç. Dr. S. K. şu bilgileri aktarıyor:
SETA’nın geçen ay hazırladığı rapora göre dünyada en düşük ücreti akademisyenler alıyor:
Türkiye’de akademisyen maaşları Hindistan, Nijerya, G. Afrika’nın çok gerisinde. Ücretler tam bir trajikomik. Bilime, bilim insanına bakış açısı bu olan bir zihniyetin bu ülkeye verecek hiçbir şeyi yok.
Örnek verelim: Hükûmet bir profesörün maaşına yüzde 50 zam yapsa ancak bir hâkim kadar maaş alabilir. Bir doçentin maaşına yüzde 80 zam yapsa ancak bir kalkınma ajansındaki uzman yardımcısı kadar maaş alabilir. Bir yardımcı doçentin maaşına yüzde 100 zam yapsa ancak 5000 nüfuslu bir ilçedeki iki yıllık yüksekokul mezunu özel idare müdürü kadar maaş alabilir. Varın siz akademisyenlerin ne durumda olduklarını düşünün.
Doç. Dr. S. K.: “Bir kere üniversiteler ve akademisyenlere yönelik bu politikayı kim izliyorsa yanlıştır. Bu politikanın adı bilimle uğraşan insanları cezalandırmak, yıldırmak ve bu mesleği itibarsızlaştırmaktır.” dedikten sonra devam ediyor:
“Bilirsiniz 1930’larda Atatürk zamanında yapılan üniversite reformuyla gelen yabancılara, ülke borç batağında olmasına rağmen dolar üzerinde yüksek ücretler ödenmişti. Ülkenin en değerli insanlarını yok ediyorsunuz. Bu şartlarda hangi aklı başında insan akademisyen olur?
Sorarım size; bu şartlarda bilim adamı yetişir mi? Son 10 yıldır akademisyenlerin içine düşürüldüğü trajikomik durumu izah edecek hiçbir mantıklı açıklama yok. Uygulanan politikanın altında başka şeyler yatıyor. 12 Eylül rejimi 1402 sayılı yasayla o dönem akademisyenlerin canına okudu. Şu anki iktidar bunun yerine akademisyenleri sefalete mahkûm ediyor.
Sorarım size; arada ne fark var? Sonuç aynı. Kısacası AKP’nin akademisyenlere yönelik uygulaması ile 12 Eylül rejiminin uygulaması arasında hiçbir fark yok. Düşünün AKP hükümeti akademisyenleri 1402’liklerde olduğu gibi işten atsa olmaz, en iyisi bunları kuru ekmeğe muhtaç edelim, sürünsünler. Başka bir neden biliyorsanız söyleyin. Güya dünyanın 16. büyük ekonomisi olmuş, ihracat patlaması yaşayan bir ülkede akademisyenlere reva görülen yaşam bu! Güç gördükleri her şeyden -askerden, medyadan, sermayeden ve üniversitelerden- intikam alıyorlar.”
İnsanlarımızı keskin fikirlere iten, hükûmetin uygulamaları... Bu fikirleri izale edecek olan da bizatihi hükûmet. Ama hangi hükûmet? Yarın da açıklamalara devam edeceğiz.