Afganistan’da kadın olmak…
Afganistan’da kadınların “İslâm” adına yok sayılmalarına karşı, “Afganistan’ın iç işleri... Kendi düzenlerini kendileri kuruyorlar.” diyemeyiz.
Afganistan’da olanlar, sadece Müslümanların meselesi değil; bütün insanlığın meselesidir. Türkiye’yi hususiyetle ilgilendiren bir yönü, Afganistan halkının ilk kaçacağı ülkenin Türkiye olması… Avrupa’nın kıyısı biziz.
Talibancıların kadınları yok saymaları, eve hapsetmeleri dinin hiçbir satırında yazmaz.
Türkiye’nin, Eylül 1969’da kuruluşundan beri üyesi olduğu İslâm İşbirliği Teşkilâtı (2011’den önceki adı İslâm Konferansı Teşkilâtı), Afganistan’da İslâm dışı, insanlık dışı hareketleri değerlendirmek, tedbirleri görüşmek için mutlaka bir araya gelmelidir. Çünkü “İslâmî” gösterilerek kadınların yok sayılması lekesi bütün Müslümanların alnına sürülmektedir!
20. yüzyılın başlarında modern Afganistan'dan bahsediliyordu. Bir Habibullah Han vardı, 1901-1919 arası ülkeyi yönetmişti. Askerî alanda olsun, sivil alanda olsun, ıslahatlarıyla tarihte yerini aldı. 1919'da uğradığı bir suikastla hayatını yitirdi.
Habibullah Han dinî anlamda sürdürdüğü politikalar sebebiyle “Sirâcü'l-Mille ve'd-Din” lakabıyla anılmıştı. (Sirâcü'l-Mille ve'd-Din: Milletin ve dinin ışığı, diyebiliriz.)
Dünyaya açıktı. Askerî akademi yanında İngiliz-Hint kolejlerine benzer eğitim veren Habîbiye okullarını kurmuştu.
Yerine oğlu Emanullah geldi. Türkiye ile ilişkiler Emanullah zamanında ileri safhaya vardı. 1928’de Avrupa’ya açılan Emanullah, hanımı Melike Süreyya Terzi’yle Türkiye’ye de geldi. Mustafa Kemal Atatürk’le yakın dostluk kurdu. Türkiye’yi örnek aldığını ihsas için “Biz de Kâbil'i Ankara gibi yeniden yapıyoruz.” demişti. Ama Afganistan’da dengeler her an değişilebiliyordu. Hızlı gitmiş, halk yenilikleri sindirememişti.
Emanullah, kadınlarda evlilik yaşını 18’e çıkarmak istedi kabul görmedi. Peçeye ve burkaya karşı savaş açtı. Kadınların erkeklerle eşit şartta çalışmaları, siyasette kendilerini göstermeleri için çaba gösterdi.
Mustafa Kemal Atatürk, ona “Hızlı gitme.” demişti. Ama o hızlı gitti ve hızla düştü.
Kabileler, din adına konuşanlar, Emanullah’ı "dinsizlik”le itham ettiler ve isyan başlattılar. Emanullah, 14 Ocak 1929’da gece tahtını kardeşi İnayetullah’a bırakıp ülkeden kaçtı. Uzun süre sürgün yaşadı. 1960’da Zürih’te öldü.
Ne yaparsanız yapın doğu ülkelerinde, hür düşünceyi yerleştiremiyorsunuz. Şimdi Türkiye’nin hâline bakın; doğuda bile değil; Avrasya’dayız... Merdiven altı din, her yerde.
Afganistan’ı görün, Türkiye’nin nereye götürülmek istendiğini anlayın.
Dün Recep T. Erdoğan’ın Afganistan için devreye girmesi gerektiğini yazdık. Hem İslâm adına devreye girmeli, hem Türkiye için.
İslâm ülkeleri Afganistan gibi olmak istemiyorlarsa, tavırlarını belirlemelidir.
Dediğimiz gibi madem ortak karar alınabilecek bir İslâm İşbirliği Teşkilatı gibi 57 İslâm ülkesini bir araya getiren bir yapı var, bir tarafta İslâm âlimleri, bir tarafta siyasîler toplansınlar, Afganistan’da İslâm adına kadını yok sayanlara tavırlarını göstersinler.
***
Size iç burkan bir romandan bahsedeceğim. Ben de sonradan fark ettim. Romanın adı Parvana. Yazarı Deborah Ellis. Kanadalı kadın yazar.
Deborah Ellis, Pakistan’da sığınma kamplarında tanık olduğu olayları romanlaştırmış.
“Eserin kahramanı Parvana, Afganistan’da yok hükmünde kabul gören milyonlarca kız ve kadının sembolüdür. Yazar, Parvana aracılığıyla dış dünyayı Afgan kadınının uğradığı ayrımcılığa ve ömür boyu ev hapsine karşı duyarlı kılmaya çalışmıştır. Tanık olduğu olaylar ona, Afganistan’da kız çocuğu olmanın ne kadar zor olduğunu göstermiş ve bundan hareketle on bir yaşındaki Parvana ve ailesinin her gün patlayan bomba sesleri arasındaki inanılmaz yaşam mücadelesini kaleme almıştır. Biz bu eserde satır aralarını incelediğimizde şunu gördük: Afganistan savaşın adıdır. Afganistan işgalcilerin çocuğu oyundan alıkoyduğu, kız çocuklarının okula gönderilmesinin yasak olduğu, kadının örtüsüz, yanında kocası veya babası olmadan dışarı çıkamadığı, bir ömür eve kapatıldığı açık cezaevidir. Ülkeye hâkim olan Taliban rejiminin en katı, en acımasız ve anlaşılması güç eylemlerinin sahnelendiği coğrafyadır. Gözü dönmüş dış güçlerin gövde gösterilerine kurban edilmiş halkın öyküsüdür Afganistan. Tarlalarına yiyecek ve içecek ekimi yerine mayın ekiminin yapıldığı ve insanlarının kolu ve bacağının eksiltildiği cerrahi operasyon alanıdır. İslam hukuku adına yapılan ama gerçekte İslam’la hiç alakası olmayan hak ve hukuk ihlallerinin en vahşice uygulandığı yerdir. Yazar, bize süper güçlerin bölgedeki müttefikleri aracılığıyla oynadıkları bu kanlı oyunun son perdesinde başrol oynayan Taliban hareketini tanıtmış ve Taliban iktidarında Afganistan’ın nasıl bir Ortaçağ karanlığına sürüklendiğini vurgulamak istemiştir.” (Halil Aytekin, “Parvana - Afganistan’da Bir Kız Çocuğu - Adlı Eserde Taliban ve Afganistan’da Kadın Olmak”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 10, S. 51, Ağustos 2017)
Realist roman Parvana her şeyi özetliyor.