Açılalım, öcü geliyor
Dikkat ettiniz mi bilmem. Bütün siyasal İslamcı çevrelerde ve cemaat yurtlarında tek tip adam yetiştiriliyor. Yetiştirilen kişilerin yine tek tip düşünmesine ve davranmasına da özen gösteriliyor. Kılık kıyafeti, giyiniş biçimi, dua ederken ellerini tutma tarzları da birbirine benziyor.
Türdeş yani.
Öyle ki bir cemaat öteki cemaatin dini otoritesi tarafından yazılanları yasak yayın olarak görüyor ve kendi ortamlarına sokmuyor. Çoğu kere birbirlerini ağır biçimde suçluyor.
Başka?
“Türk’üm” demek ırkçılık olarak anlatılıyor.
Peki, bir şeye daha dikkat ettiniz mi?
Bütün dini siyasallaştıran çevrelerde ve cemaat yayınlarında derin bir liberalizm rüzgârı estiriliyor, açılım politikaları destekleniyor, “türdeş toplum olmaz, kurşun asker gibi adam yetiştirilmez” teorisi işleniyor.
Meclis açılışında konuşan Cumhurbaşkanı da benzer vurguyu yaptı. Aynı anlayışı ortaya koydu.
“Farklılıklara özen göstermeliyiz” dedi.
“Türk” kelimesini kullanmadı.
Hukuk devletinin özelliklerinden söz etti.
Konuşmasının bir başka yerinde ise korkularımızı atmamızı istedi. Korkusuzluğu öneren aynı cumhurbaşkanı sıra Türkiye’nin öteki devletler karşısındaki durumuna gelince hepimizin korkmasını istedi: “Eğer biz birlik olup açılım yapmazsak başkaları yapar” dedi.
Şu “başkaları” sözcüğü benim çok ilgimi çekiyor.
Kim bu başkaları?
ABD mi?
AB mi?
Belki de her ikisi birden. Demek ki açılmazsak bu ikisi Türkiye’yi bölecek güçte cumhurbaşkanına göre.
Cumhurbaşkanının “farlılıklardan korkmamamızı” söyledikten sonra bizi bölünmeyle korkutmasının altında yatan şeyi ben biliyorum.
Tanzimat fobisi.
Batılılaşma arızası geçiren Türk siyasal hayatının temellerinde hep bu korku vardır.
İzninizle hatırlatayım.
Tanzimatın mimarı Başbakan Talat Paşa, sonra gelen başbakanlardan Ali Paşa, Nedim Paşa, Talat Paşa, Damat Ferit Paşa silsilesinin taa Mustafa Kemal Paşa’ya gelinceye kadar hep benzer korkular ileri sürerek Devlet-î Âli’yi açılıma tabi tuttuktan sonra batırdıklarını da hatırlayın lütfen.
Arızalı Batılılaşma korkusu bu işte.
Mesela şu Tanzimat açılımını ve ardından yetersiz kabul edilerek 1856’da genişletilerek sürdürülen Islahat açılımını düşünün.
N’oldu sonunda?
Azınlıklara özgürlükler verildi.
Belediyeler dâhil meclisin önemli bir çoğunluğunda söz sahibi olmaları sağlandı.
Sonuç?
Koskoca Osmanlı Devleti, bir savaş gemisinde Mondros anlaşmasıyla İngiltere’ye teslim edildi.
Biz açılımı II. Abdülhamid’in halledilmesinin ardından yaşanan siyasal gelişmelerden de biliyoruz.
Ört ki ölem.
Ders alan kim?
Batı hep aynı yolu izleyerek aynı sonuçları alıyor, bizimkiler hiç yaşanmamış gibi içe dönük propaganda yaparak yen Islahat fermanları hazırlıyorlar.
Şimdi çıkmış Cumhurbaşkanı Milli meclisin önünde “açılalım yoksa biri bizi açar” diyor.
Hükümet ve kendisi gibi korkmamızı istiyor.
Korkalım ve Amerika’ya boyun eğelim. AB’nin öfkesini üzerimize çekmeyelim ve Türkiye’yi hep böyle yönetelim.
Açılalım, çünkü öcü geliyor.
Tek tip adam yetiştirmeyelim lütfen. Bırakın korkusuzlar özgür kalsın. Kim bilir belki sizi de kurtarır.