Abdullah Gül’e ayıp mı ettiler?
Yok yok, Bahçeli’nin sözünü ettiği ‘ayıp’ değil konumuz... O ‘devlet adamlığı’nın bir gereği!.. Bizimki başka... Güya Ali Babacan gelip Hüseyin Çelik’e anlatmış... O da ‘kazan’dan düşünce bu sırrı açığa dökmüş...
Hikâye şu: Ahmet Necdet Sezer döneminde cumhurbaşkanının hizmetinde kullanılması için yeni bir uçak alınmış... Fakat Abdullah Gül, cumhurbaşkanı olunca bu uçak tam bir yıl gizlenmiş... Bunu gizleyenler uçağı bazen hangarda bekletmişler, bazen de kendileri kullanmışlar... Bütün bunlar Abdullah Gül’ün uçaktan haberdar olmaması için yapılmış... Sonra bir pilot gelmiş “Yahu sizin böyle bir uçağınız var ama haberiniz yok” diye bilgi vermiş, olay ortaya çıkmış...
Bu hikâye Kabataş’taki yarı çıplak eşkıya haberine de benziyor, imamla müezzinin “Yok böyle bir şey” demelerine rağmen camide içilmiş içki meselesine de!.. Ya da her seçim öncesinde Melih Gökçek’e suikast yapmaya gelip, bir türlü vuramadan çekip gidenlere de!..
Aslında ‘haber’ biraz daha dramatize edilebilirdi: “Abdullah Bey, statükocuların bütün vasıtaları gizlemelerinden dolayı perişan oldu... Yakın mesafeleri yürüyerek gider, orta mesafede ise belediye otobüsü kullanırdı... Orta Doğu ziyaretlerini kaç kere deve üzerinde gerçekleştirdiğini kamuoyu bilmiyor... İstanbul’daki çalışma ofisi karşıda olduğu için yüzerek Boğaz’ı geçmek zorunda kaldığına şahidiz...”
Düşünebiliyor musunuz, cumhurbaşkanlığına ait bir uçak var ama cumhurbaşkanlığı makamındaki hiç kimsenin bundan haberi yok... Pilotlar bunu hangarda gizlemişler, Hüseyin Çelik’in iddiasına göre bu bıçkın arkadaşlar herkesten habersiz biçimde kendileri kullanmışlar...
Meselâ ne yapmışlar? İşi ranta çevirip, İstanbul-Ankara arasında kaçak yolcu mu taşımışlar? Canları sıkıldığında eşe dosta hava basmak için Ankara semalarında tur mu atmışlar? Yoksa ‘Pilot Vecihi’ gibi müstakbel kayınpederin evinin üzerinde pike yapmaya mı kalkışmışlar? Devlet sırrı değilse açıklamak lâzım elbette!..
Havacılık kuralları gereği, bir uçağın bütün hareketleri kayıt altına alınırken, cumhurbaşkanlığına ait özel uçağın bir yıl boyunca çaktırmadan ‘özel’ olarak kullanılmış olması ve bunun bilinmemesi ne kadar mümkün ve ne kadar komik? İyi ki, iyi kalpli ‘kırmızı şapkalı pilot’ durumu fark etti de ormandaki o ‘koca ağızlı, koca kulaklı, koca burunlu’ kurtlardan uçağımızı kurtarmamıza vesile oldu... Yoksa herifler hâlâ Cumhurbaşkanı’nın uçağıyla seyran ediyor olacaklardı!..
Diyelim ki, bu anlatılan doğru... Aslında buna da şaşırmamak lâzım... Lice’ye dikilen heykeli sekiz ay göremeyen gözler, iç cebe indirilen uçağı da bilemeyebilir!.. Önceden öve öve bitirilemeyenleri, “Ne istedilerse verdik” denilenleri sonradan ‘haşhaşî’ye çeviren ve ‘kandırılmışız’ dümenine yatan bir kafa için bu durum pek de anormal sayılmayabilir!.. Ama Merkel’e sormak gerekir, o kesin biliyordur!..
Geçelim envanterdeki uçağı... Ülkeyi yönetenlerin envanterdeki insan eksikleri ne kadar umurlarında ki... Bu gidişle, on-on beş sene sonra, Dışişleri Bakanlığı’nın kapısına gelecek tövbekâr bir IŞİD militanı şunları söyleyecek: “Yahu sizin bizde rehineleriniz vardı, unuttunuz gitti... O sekiz aylık bebeğin evlenme çağı geldi, bizim bakacak gücümüz kalmadı, bir ilgileniverseniz!..”
***
Yedi yıl boyunca, AKP iktidarı için saçını süpürge eden Gül’dü... ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ yazıları kaldırılırken destek olan Gül’dü... Güroymak’ların Norşinleşmesi için işaret fişeğini patlatan Gül’dü... Rektör atamalarında önceki cumhurbaşkanına nazire yapan Gül’dü... Açılımla ilgili “Çok güzel şeyler olacak” müjdesini verip, Ahmet Kaya’nın ruhuna ödülü yapıştıran Gül’dü... Demokratik-antidemokratik demeden gönderilen her evrakı imzalayan Gül’dü... Ortalama olarak bir yılına 0.5, (yazıyla ‘yarım’) veto düşüren Gül’dü...
Fakat hayatın acımasızlığına bakın ki, dünle bugün arasında değişen sadece o olmasına rağmen ancak o gidince ‘Yeni Türkiye’ başlayabildi!.. Bütün ‘hizmet’lerine rağmen makamından ‘Eski Türkiye’nin son temsilcisi’ olarak ayrılmak varmış kaderinde!.. ‘Eski Türkiye’den kastedilen Hayati Yazıcı değilse tabii!..
“Millete ve devlete ayıp edilmiş mi, edilmemiş mi?” sorusu dururken, Gül’e ayıp edilip edilmediğini tartışmak garabetten öte bir durum!..