28 Şubat’ın götürdükleri getirdikleri
Bugün 28 Şubat. 28 Şubat 1997 örtülü darbesi üzerinden 27 yıl geçti. Öyle bir darbe ki; Türkiye’nin tarikatlara/cemaatlere teslim darbesi, diyebiliriz.
Darbeciler şimdi hapisteler. Kim ne kadar suçlu? Şöyle de sorabiliriz: Gerçekten suçlular mı?
Dönemin komutanları, konuşmalarına “irtica” ile başlarlar, “mürteci” ile bitirirlerdi.
Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi koalisyon kurmuştu. Refah Partisi’nin genel başkanı merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan başbakan, Doğru Yol Partisi’nin genel başkanı Tansu Çiller başbakan yardımcısı ve Dışişleri Bakanı idi. Cumhurbaşkanı ise Süleyman Demirel’di. Hükûmet “Refahyol Hükûmeti” diye anılıyordu.
Geriye dönüp baktığınızda, “darbe” göz göre göre geliyor.
Ankara-Sincan’da belediye başkanlığı Refah Partisi’ndeydi. Belediye Başkanı Bekir Yıldız 31 Ocak 1997’de “Kudüs Gecesi” düzenliyor. İran'ın Ankara büyükelçisini geceye davet ediyor ve bir konuşma yaptırıyor. İran’ın rejimi malûm. Komuta kademesi, Bekir Yıldız’ın bu faaliyetine mim koyuyor.
Bir diğer hareket de Başbakan Necmettin Erbakan’dan. Zemin hazır mı, şartlar uygun mu, düşünmeden, 1 Şubat 1997’de, “üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan” kararnameyi bakanlar kurulunda imzaya açıyor.
“Siyasî İslâmcılar” her fırsatta öyle sözler ediyorlar ki, ölçü kaçıyor.
Şimdilerde adı manşetlerde gezinen o dönem RP’nin Rize milletvekili, Şevki Yılmaz’ın: “Sana savaş açan; sağcılık, solculuk, Kemalizm, kapitalizm, laiklik ve bütün şeytanî düzenleri boykot ederek nöbete geliyoruz. Refah için, Millî Görüş için!”, “Türk Ceza Kanunu İncil’e göredir, Türk Medenî Kanunu İncil'e göredir!”, “‘Eşinizle beraber 30 Ağustos’taki kokteyle katılın.’ ‘Bana bak.’ dedim, 'Ben deyyus değilim!’" ve daha başka sözleri geçen konuşmaları, bile bile yayına sokuluyor.
Hele RP’li Hasan Hüseyin Ceylan’ın:“Kemalizm korkunç bir zulüm çarkı hâline dönüyor. 23’ten önce, 23’ten sonra. 1923'ten önce, 29 Ekim'den önce Doğu’da; ne Bingöl'de, ne Bitlis'te, ne Hakkâri’de, ne Diyarbakır’da, ne Elaziz'de, ne Adıyaman'da, ne Artvin'de bir tane katliam yok... Asker kalkmış diyor ki: ‘PKK’lı olmanıza müsaade ederiz ama şeriatçı olmanıza asla!’ diyor. Bu kafayla çözemezsin onu sen. Çözüm mü istiyorsunuz? Şeriatçılıktır.” sözleri rejime tehdit görülüyor.
Gide gide tartışmalar büyüyor. Bekir Yıldız tutuklanıyor, İran’ın büyükelçisi ülkesine döndürülüyor. Sincan’dan tanklar geçirilerek gözdağı veriliyor.
Ve 28 Şubat 1997’de, iplerin koptuğu, Millî Güvenlik Kurulu toplantısına geliniyor. Alınan kararlara dikkatinizi çekerim:
“8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli. / Kur'an kursları Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlanmalı, kaçak kurslar önlenmeli. / Tarikatların faaliyetlerine son verilmeli. / Kılık kıyafet kanunu tavizsiz olarak uygulanmalı. / Yeşil sermaye kısıtlamalı / İrtica yüzünden ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı. / Tevhid-i Tedrisat Kanunu uygulanmalı. / Kurban derileri derneklere verilmemeli. / Atatürk aleyhindeki fiiller cezalandırılmalı.”
Bu kararları Necmettin Erbakan’a imzalatanlar, ölçüsüz davrandılar. İmam hatipleri kapatmak için, ortaokul kısmını kaldırarak zemin hazırladılar. Üniversitelerde inancı icabı başını örtenleri, üniversitelerden attırdılar.
Büyük acılar yaşandı. O acıları çeken iki kadın, şimdi Ak Parti’nin TBMM’deki sözcüleri.
“Din”, insanlarımızın hassas noktasıdır. Yasakçılar, bunu ölçemediler. “Yasak!” dedikleri her şeyi uygulayan bir partiyi Ak Parti’yi iktidara, kendilerini hapishaneye taşıdılar.