14 yıl sonra tam buradayız.

Cümleler çok açık...

Çok net...

Bakın ne diyor akademisyen olduğunu söyleyen aydınlar..

"Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz."

Sur'da, Silopi'de, Cizre'de hendek kazanlara karşı devletin savunma yapmasını, kamu düzenini sağlamak için teröristleri etkisizleştirmesini, Kürt kıyımı olarak nitelendiriyor. Bununla da kalmayıp, tazminat istiyor. Uluslararası hakem talebinde bulunuyor.

14 yıldır izlenen gerileme politikalarının sonunda bu bildiri ortaya çıktı. Bölücü siyaset adeta tavan yaptı. Şimdi açıkça ülkeyi yönetenleri ve devleti tehdit ediyor.

"Terörle pazarlık olmaz. Mücadele olur" anlayışının ne kadar haklı olduğunu anladılar mı bilemeyiz ancak "mandacıların sonu hüsran olacak" buyurmuş Cumhurbaşkanımız. Bu durumda; "ha, şunu bileydiniz. Geldiniz mi Mustafa Kemal çizgisine" deme hakkımız var..

Mandacıların sonunu hüsran eden ve tarihe altın harflerle zafer yazdıran o'dur.

Osmanlı'nın yıkılışıyla ideolojiler çağının içinden mandacılık çıktı. Osmanlı Devleti'nin kendi kendini yok ettiği Mondros Ateşkes Anlaşması, beraberinde öteden beri var olan Batı hayranlığını, ideolojiler üzerinden mandacılığa çevirdi.

Kurtuluş Savaşı'na muhaliftiler...

Onlara göre Kuvayı Milliyeciler haindi.

Hatırlayın!

Fetva yayınlayıp İngiliz uçaklarından atmadılar mı?

İşin garibi, Türkiye'de bir kısım iktidar sahipleri halen daha o damarın devamı olduklarına inanmıyor mu?

Abdülhamitçiler... Vahdettinciler yok mu halen daha Türkiye'de?

Var!

O var olanlar bugün iktidar nimetlerini kullanmıyorlar mı?

Kullanıyorlar.

O iktidar sahiplerinin kullandığı devlet gücünü, otoritesini ve bizzat kurulu düzeni, makamlarıyla, bürokrasisiyle tümünü Atatürk; yani onların "hain" saydığı kişi kurmadı mı?

Kurdu?

Şimdi halen daha iktidarı sahiplenenler, onun mandacılıktan/esaretten özgürlüğe çevirdiği Türkiye'nin nimetlerini yiye yiye; kurana, geliştirene, hayatını cephelerde tüketene sövmüyor mu?

Sövüyor...

Ve O iktidar sahipleri bugün, şimdi, şu an, Atatürk rejimini değiştirmek için bir fırsat yakaladıklarına inanmıyor mu?

İnanıyor...

Bu sebeple devleti kuran, varlık sebebi olan Kurtuluş Savaşı'nı kazanan, gece gündüz çalışarak kanunlar ve kararlar alarak bunu başarmış olan, rejimin en temel kurumu olan parlamentoyu kaldırmak istemiyorlar mı?

İstiyorlar...

Başkanlık sistemi kurarak Atatürk rejimini bitirip, yerine tek adam yönetimine geçerek Türkiye'de yasal zemine oturmuş bir diktatörlük peşinde değiller mi?

Peşindeler...

Bunu yaparken de tıpkı dönme devşirme Osmanlısının devletin varlık sebebi kurucu toplumu saraydan itip kovduğu, böylece asli unsuru yok saydığı, Türksüz bir Türkiye Devleti kurmak peşinde değiller mi?

Peşindeler.

Kültürel kökleri yok sayılmış İslam kozmopolitizmine dayalı yeniden yaratılan toplumla, Türkleri etkisizleştirerek tarihten silmeyi amaçlamıyorlar mı?

Amaçlıyorlar.

Yine bu amaçla İslam'ı, kendileri için amaçlarına ulaşacakları bir araç olarak görmüyorlar mı?

Görüyorlar.

Böylece İslam bir inanç sistemi olmaktan çok, bunların siyasal iktidarını sağlamlaştıracakları ideolojik bir aygıt olmuş olmuyor mu?

Aynen öyle oluyor...

Heyhat!..

İşte bu siyaset, bu anlayış, halen içinde bulunduğumuz durumu yaratan siyasettir ve 14 yıldır Atatürk'ten sapma yolunda ilerlemektedir.

Şimdi?

Şimdi sözde aydınlar bildirisi ile karşı karşıya kalmıştır. Aslında bu aydınlar, iktidar sahiplerinin yıllardır tekrarladıkları "Öcalan methiyelerinin" bir çeşit yansımasıdır.

Silopi, Cizre, Sur ve diğerleri ile "mandacılar" denilen bölücüler ve onların herkesi tehdit eden bildirisi, 2002'den bu tarafa yürütülen karşı bakışa dayalı siyasetin bizi getirdiği gerçeğin ta kendisidir...

14 yıl sonra geldiğimiz noktada çok şey kayıp ettikten sonra "mandacıların sonu hüsran olacak" demektesiniz...

Ne diyor şarkı; "Ben yanarım bahtı kara talihime." Ne diyelim... Olsun tabii.

Yazarın Diğer Yazıları