120 milyon sayfadan adalet çıkar mı?
Bu ülkede ne doğru? Hangi işi, olması gerektiği gibi kuralına ve iş ahlakına uygun yapıyoruz? Önce hükümet, sonra muhalefet kendini bu anlamda sorgulamalıdır. Elbette hükümet daha fazla sorgulamak zorundadır. Çünkü “hükmetmektedir”. O, olması gerektiği gibi hükmetmeyince ülkenin kaderini olumsuz yönde değiştiriyor ve tüm geleceğimizi tehlikeye atıyor.
Alın size Silivri’de görülen Ümrani Davası.
Azıcık vicdanı olan herkes, hangi ideolojiden olursa olsun, izzet-i nefis sahibi her bir kimse diyor ki “Arkadaş bu ülkede adalet olması gerektiği gibi işlemiyor. Hukukta usûl tüm olup bitenlerden önce gelir ve bu tüm ötekilerden önce gelen şey, mahkemeler tarafından çiğneniyor.”
Hukuk kendi yolunda, olması gerektiği yolda değil de politik şüphelere yol açan bir güzergâhta ilerliyorsa bu durumda doğruyu bulmak mümkün olabilir mi?
Olmuyor..
Hükümet eski yargıyı bize şikâyet ederek “taraflı bunlar” dedi. Sonra yeni yargının kurulması için referandum yaptı. Sonunda kurallar değişti. Bazı adamlar gitti yerine başkaları geldi ama ortalık durulmadı.
Nasıl durulsun. Ortada sosyal bir facia apaçık duruyor. “Dava dosyasında 120 milyon sayfa var. Ortalama zekâya sahip bir insan, dakikada 120 kelime okursa” diyor konuyu eleştirenler. Bir hukuksal olgunun dramını anlatmaya çalışıyor.
Sahiden adalet peşindeysek, 120 milyon sayfayı önce okuyacak, sonra zihninde tutacak ve tuttuktan sonra birbiri ile ilişkilendirecek, ilişkilendirdikten sonra mantıksal bir sonuca giderek bunu hukuksal bağlamda değerlendirecek bir yargıç bulmamız gerekecek. Eğer varsa yeryüzünde öyle biri, o adamın altından heykelini dikmemiz gerekir. Böyle bir beyin karşısında dilimiz tutulmalı bizim. Hepimiz diz çökmeliyiz önünde. Çünkü insanlığın gelmiş geçmiş en yüce beyni karşımızda duruyor demektir.
İktidar gücünün “darbeleri önlemek” adına, darbelerin açtığı sonucu bizzat kendisinin yaratması değilse bu durum, başka ne olabilir diye sormamız lazımdır. Maalesef iktidar gücü, kendi hükümranlık alanını, darbe karşıtlığından beslenerek genişletmektedir. Bunun adına da demokrasi demektedir.
Bir ülkede demokrasinin ön koşullarından biri seçme ve seçilme hakkından çok daha önemli olan, hukuk devleti olma ilkesidir. Önce hukuk devleti olacaksınız ki adaletin mülkün temeli olduğu anlaşılsın. Seçim hakkı, hukuk devleti olmayan bir ülkede tanınsa ne olur tanınmasa ne olur?
Önce hukuk devleti sonra tüm öteki özgürlükler gelmeli. Böyle olursa verilen tüm haklar anlam kazanır. Çünkü ötekilerin varlığı garanti altına alınmış, hukuksal denetim ve dolayısı ile meşruiyet öne çıkmış demektir. Yoksa 120 milyon sayfalık bir dosya ile adalet dağıttığını iddia edersiniz ki, buna ya korkanlar inanır, ya da sabit fikirli vicdanları kurumuş taraftarlar.
“Çok şeyler yaptık” diyor iktidar sahipler. “Çok şey yaptık ve demokrasiyi getirdik. Statükoyu ortadan kaldırdık. Artık darbelerden söz edilemeyecek” diye ilave ediyor.
Hangi darbelerden?
Sizin yaptıklarınızdan mı öncekilerden mi?
Gerçek demokrasiyi ve hukuk devletini özlüyoruz. Benim ülkemde adalet halen daha mülke temel teşkil etmiyor. Çünkü işler olması gerektiği gibi yapılmıyor.