12 Eylül Darbesi... Kan ve gözyaşı
12 Eylül 1980 Darbesi’nin üzerinden 43 yıl geçti. Acısı hâlâ taze...
12 Eylül öncesi kan ve gözyaşıydı. Kan ve gözyaşını durdurması gerekenler kimlerdi? Darbe yapanlar değil mi? Darbeye girişilmez, yetki alınır ve kanunlar çerçevesinde mücadele yürütülür.
Vaziyet karmaşık. Şu soruyu her zaman sordum. Ekonominin battığı, kanın oluk oluk aktığı dönem darbeye maruz kalan Demirel Hükûmeti döneminden önce Ecevit Hükûmeti dönemi değil miydi?
Ve asıl soru: 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra hapse atılanlar Ecevit’in başbakanlığında CHP-MSP ortaklığı sırasında, 1974’te, affedilip fakültelerine döndüklerinde, başladıkları yerden devam etmedi mi?
Tarihi yoklayalım:
CHP, 5 Haziran 1977 seçimlerinde, 213 milletvekili çıkarmıştı. Oyunu artırmıştı ama hükûmet kurmaya bu sayı yetmiyordu. Florya’daki CHP’li İstanbul Belediyesi’nin otelinde AP’den 12 milletvekiliyle pazarlık yapıldı. Bu milletvekilleri Adalet Partisi’nden istifa ederek Cumhuriyet Halk Partisi’ne geçtiler. Bülent Ecevit hükûmeti kurdu. AP’den geçen milletvekillerinden 10’u bakan yapılmıştı. Bir “demokratik” ülkede böyle hükûmet kurulmasının örneği var mı, bilmiyorum. 12 kişiden biri sonra desteğini çekti. Milletvekili ayarlama hâdisesi, “Güneş Motel Olayı”, “11'ler Olayı” olarak anıldı.
Olaylar sürüp gidiyordu. Meselâ; DTCF “Ülkücüler”in kontrolündeydi. “Komünist kesim” gittikçe bastırmaya başladı. “Komünist kesim” diyorum. Komünistler parçalı yapıdaydılar. Moskovacısı vardı, Maocusu vardı, Enver Hocacısı vardı. Troçkistlerden bile bahsediliyordu. Fidel Kastro ayrı bir örnekti. Gerçi “millî demokratik devrim” de derlerdi ama, dünyanın o şartlarında “bağımsız” olmaları mümkün değildi. Zaten öyle bir niyetleri de yoktu. Yalnız saldırılarda bir araya gelirlerdi. Nasıl anlaşırlardı, nasıl bir olurlardı?! Önce ortak düşmanı yok edelim, sonrasına bakırız mı, diyorlardı?!
O zaman saymıştım... Fakülte çatışmalar yüzünden 11 defa kapanıp açıldı. Dönem kaybı oldu.
Ecevit de “ortanın solu”nu ortaya atmıştı. Bağlantı kuracağı bir yer arıyordu. Sovyetler olsa, olmaz. Mao olsa, hiç olmaz. Enver Hoca’dan asla bahsedilemez.
(Komünist yönetim yıkıldıktan sonra ilk gittiğim ülkelerden biri Arnavutluk’tu. Rejimini inceledim, şahitleri dinledim. Akıl alacak gibi değildi! Bulgaristan’da olanlardan hiç bahsetmeyeyim. Yugoslavya’yı ayrı tutuyorum. Meselâ; orada Türk tarafı Josip Broz Tito’yu birleştirici görüyordu. Çok sonra yine Belgrad’a gittiğimde Tito için müze kurulduğunu gördüm. Siz Sovyetler despotu Stalin için müze kurulabileceğini düşünebilir misiniz? Kuruldu. Ama kuranların meselesi başka. Stalin Gürcü. Gori şehrinden. Gori’de doğduğu ev korunduğu gibi, bir de müzesi vardı. Görünce çok şaşırmıştım. Bunların hepsini dizi yazılarımızda, kitaplarımızda ayrıntılı verdik.)
Bülent Ecevit, aşırıya gitmedi. Bir ara Tito’nun “özyönetim”ine merak sarmıştı.
Ecevit’in karizması, ülkeyi idare etmeye yetmedi. Ekonomik sıkıntı... Terör... Ölümler... 5 Ocak 1978’de kurulan hükûmet, 12 Kasım 1979’da sona erdi. Ardından Süleyman Demirel hükûmet kurdu. Ve Cunta düğmeye bastı. Darbeyi, en karmaşık dönemde değil; Demirel döneminde yaptı.
Parti liderleri Ecevit, Demirel, Türkeş, Erbakan gözaltına alındı. Cunta ülkücüymüş, solcuymuş, ayırmadı. Binlerce insanı içeri attı. Soldan 15, ülkücülerden 8 kişiyi darağacına yolladı.
12 Eylül Darbesi, tahlil edilebildi mi? Sanmıyorum.