Zirve ne söyledi?
ABD, İsrail hizmetinde bir devlet. Dolayısı ile Büyük İsrail'in kurulması yolunda elinden geleni yapıyor. Bundan vaz geçmesi de mümkün değil.
Yıllardır söylediğimiz gibi Büyük Orta Doğu Politikası'nın tek amacı budur. Bu amaca ulaşabilmek için de yapılması gereken en öncelikli işin Orta Doğu'da İsrail'e yardımcı olacak ABD ile uyumlu çalışacak uydu bir Kürt Devleti kurmaktır. Dolayısı ile bölünmüş bir Orta Doğu istemektedirler.
"Arap baharı" dedikleri şey, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan İslam coğrafyasını yeniden biçimlendirmektir ki, bunu böyle olduğunu, bizzat, eski Amerikan Dışişleri bakanlarından Condoleezza Rice tartışmalara meydan vermeyecek biçimde açıklamıştır.
Projenin kesintiyle uğradığı yer Suriye oldu. Tam 9 yıldır Suriye ABD'nin istediği sonuç gerçekleşmemiş, beklenen sonuç ortaya çıkmamıştır.
Türkiye en başından siyasal sürece hatalı teşhis koyduğu için gömleğin birinci düğmesini de yanlış iliklemiş olduğundan 9'uncu yılın sonunda çıkmaza girmiştir. ABD ise, Esat'sız bir Suriye düşünürken, selefiyeci radikal İslamcıların iktidarı gele geçireceğini ve bunun ABD-İsrail amaçlarına hizmet etmeyeceğini görerek planlarını yeniden kurmuş ve Fırat'ın doğusunda kendine PKK/PYD ile silahlı bir yapı kurmaktadır.
Bu arada Türkiye Fırat'ın batısında Afrin'ne girse de İdlib'de açmaza düşmüş, buradaki radikal İslamcıları tasfiye sözünü tutamamıştır. Bunun da ötesinde 911 kilometrelik sınır güvenliğini tehlikeye sokacak PKK/PYD yapılanmasını engelleyecek siyasi başarıyı elde edememiştir.
"Stratejik ortağım" dediği ABD, bir taraftan PKK/PYD güçlerini hem Suriye içinden ve hem de Suriye dışından (örneğin Türkiye) gelecek saldırılara karşı düzenli ordu haline getirmek için tonlarca silah vermenin yanında askeri eğitim vererek uydu devletin vurucu (aynı zamanda caydırıcı) gücünü oluşturma yoluna gitmiştir.
Bütün bunların sonunda Türkiye, Rusya-ABD arasında salınan, bir yön arayışı içine girmişti ki, ortaya önceki gün yapılan İran-Türkiye-Rusya zirvesi çıktı. Elbette bu zirvenin Türkiye'de yapılması kadar, gelişmelere damgasını vuracak önemli adımlar da atıldı.
-Öncelikle Suudi Arabistan'ın petrol bölgesine İran'ın desteklediği Yemenli Husiler'den bombalı saldırı geldi. Bunun üç mesajı olabilir.
Birincisi, Suudilere, ikincisi ABD'ye, üçüncüsü de bütün dünyaya. Bu patlamanın sonunda petrol fiyatları dalgalandı. Yani bütün dünya ekonomileri etkilendi.
Bu dünyaya mesajdı.
İkincisi ABD'ye: "Yenisi gelebilir" mesajı, üçüncüsü de Suudilere: "Orta Doğu'da rahat durmaz, burnunu her tarafa sokarsan olacağı aha bu patlamalardır, haberin olsun" mesajı.
-Astana'dan sonra, İran-Türkiye-Rusya üçlü zirvesi öncesi Husi'lerin verdiği bu somut mesajdan sonra, Türkiye'deki zirve, Suriye kendi mesajını benzer biçimde çok açık ve net verdi. Buna göre:
-Suriye'nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü ile Birleşmiş Milletler Şartı'nın amaç ve ilkelerine olan taahhütleri önemlidir.
-Suriye'nin kuzeydoğusundaki bölgede güvenlik ile istikrarın ancak ülkenin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı temelinde sağlanabileceği vurgu yapıldı.
-Suriye'de gayrimeşru öz yönetim teşebbüsleri dâhil olmak üzere terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişim reddedildi.
Böylece Türkiye, hem Esat yönetiminin PKK/PYD yapılanmasını terörist ilan etmesiyle ve hem de zirvenin Suriye içinde "öz yönetimlere" tavır koyması ile önemli bir güç kazandı. Bu durumun ete kemiğe büründürülmesi için çok akıllı davranmak zorundayız. Esat yönetiminin verdiği pas da dâhil hepsini parti ideolojisinden bağımsız tamamen Türkiye gerçeği üzerinden değerlendirmek zorundayız.