Yüreğindeki talep: Başkanım!
Koray Aydın’la Trakya’da ikinci günümüz. Tekirdağ ayaktaydı, Evrensekiz Beldesi, Lüleburgaz, Babaeski, Kırklareli ayaktaydı. Geç vakit günün son durağı Edirne ayaktaydı. Serhat şehri bütün Türkiye’nin tercümanı olmuştu, diyebiliriz.
Kendimi kaptırdım mı?
Hayır, “değişim” rüzgârı, 1 Eylül 2012 günü Ankara Anadolu Gösteri Merkezi’nde esti ve Anadolu’nun dört bir tarafında anafor yaptı... Trakya’da, yel “diriliş”e döndü... Değişim aşıldı; “ölü toprağı” nı atmak için insanlar “kalkış” istiyorlar, “diriliş” istiyorlar.
Bu rüzgârı Milliyetçi Hareket’te Koray Aydın estirdi... Bir başka isim aynı rüzgârı estirebilseydi, aynı kaideleri ortaya koyabilseydi, bu saatten sonra ne derece inandırıcı olurdu bilmiyorum, “Genel Merkez” eksikleri görseydi, parti içinde ve parti dışında halkın katılımı, mutlak demokrasi deseydi, insanlarımız onlarla beraberdi. Rüzgârı estiren Koray Aydın oldu...
Kimse bahanelerin ardına kendisini gizlemesin!
Herkes eteğindeki taşı dökmeli, “diriliş” için “Hareket” e geçmelidir.
Ayak oyunlarına giren, entrika çevirmeye yeltenen kaybeder... Herkes her şeyin farkında ve artık rüzgârın karşısına durulamaz.
***
Eski bakanlara, eski milletvekillerine de “sayın bakanım”, “sayın milletvekilim” diye hitap ediyorlar. Alışkanlık olduğu için “sayın”ı eklemeden duramıyorlar. Ben, “sayın”ı hiç kullanmam. Bunu çok önce izah etmiştim. Âmiyâne bir tabir olacak, kusura bakmayın, Bülent Ecevit “sayın”ı yalama etmişti... Menfî müspet her hitaba “sayın” getirirdi. Bu alışkanlık sürdü gitti. Gezilerde gördüm, çok sık “sayın”lı hitap kullanılıyor. Yalnız çok manidar bir fark var: Koray Aydın’a “Sayın Başkanım” denmiyor; yalın bir hâlde “Başkanım” deniyor!
“Sayın Başkanım” hitabında samimiyetin derecesini ölçemiyorsunuz ama “Başkanım” da samimiyet gayet açık: Yüreğindeki talep!
***
Edirne çok farklı oldu... Önce Edirne’ye en yakın köyde, başı kadınların çektiği bir konvoy karşıladı. Bir pankart açmışlardı:
“Türk anası evlâdına sahip çıkıyor”...
Serhat şehrinde doğrudan MHP il merkezine gidildi. Karşılanma görülmeye değerdi. Bir düğün havası vardı, bir vuslat havası vardı; davullar gümbür gümbür çalıyor, parti binasının tepesinden kadınlar konfetiler, çiçekler serpiyordu. Sokak hınca hınç doluydu.
Parti binasında görüşmeden sonra ayrı mekânda geniş bir salonda Edirnelilerle tekrar
buluşuldu.
Herkes heyecanlı... Salona manalı yazılar
asılmıştı:
Mal ü mülkü olana mağrur deme var mı ben gibi
Bir muhalif rüzgâr eser savurur harman gibi.
Şiir Seyyid Ahmed Mekki Efendi’nin... Bu mısraların devamını da yazsalardı:
Kimseye bâkî değildir, mülk-i dünya sim ü zer,
Bir harâb olmuş kalbi, tamir etmektir hüner.
Buna fânî dünyâ derler, durmayıp dâim döner,
Âdemoğlu bir fenerdir, akibet bir gün söner.
***
Edirne “diriliş”te çok kararlı. Bir başka yazı:
“Eğil de kulak ver ceddine / Şimdi ayağa kalk Edirne!”
Dikkat çekici bir diğer pankart:
“Her hesabın bir tersi her zulmün bir süresi vardır!”
Koray Aydın, salona girene kadar Mustafa Yıldızdoğan’ın, rahmetli Dilâver Cebeci Ağabey’in “Türkiye’m” şiirinden bestelediği, ilmik ilmik Türkiye’yi, Türk’ü anlatan türküsü insanların hissiyatına tercüman oldu; coşku doruktaydı.
Salonda, beklenmedik bir an: Edirne’nin 7 Üst Kurul Delegesi, büyük kongrede Koray Aydın’a oy vereceklerini tek tek açıkladı.
Alkış salonu yıktı, sokağa taştı.
***
Ertesi gün Eski Cami’de iki rekat namaz kılındı. Bunun bir anlamı var: Padişahlar sefere çıkarken Eski Cami’de namaz kılarlarmış. Hemen her seferleri “zafer”le sonlanmış.
Koray Aydın, genel başkanlık seferi için namaz kılmadı; iktidar seferi için namaz kıldı. Eğer genel başkanlık için niyet etseydi, “bencilik” olurdu. Millet adına sefere çıktığına göre, o milleti iktidara taşımanın kendisine müyesser olmasını talep etmek kadar tabiî bir şey olabilir mi!
Koray Aydın, 1 Eylüldeki adaylık açıklamasını Celâleddin Harzemşah’ın şu sözüyle bitirmişti:
“Biz zafere değil sefere memuruz. Zafer ise Allah’ın bir lütfudur.”
***
“Şefkat” kardeşimizin önceki gün bir gazetede çıkan “absürd” açıklamasını, bu geziden dönüşte ele alacağım.