"Yok hükmünde" demekle ol-maz!
Tam da biz, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızı kutlarken, ABD Temsilciler Meclisi'nde Türkiye aleyhine iki karar alındı:
1. Türkiye'ye yaptırımlar ve Erdoğan'ın mal varlıklarının araştırılmasını öngören karar.
2. Ermeni soykırımı iddialarının resmen kabulüne dair karar.
Kararları, Twitter üzerinden ilk değerlendiren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu oldu ve şöyle dedi: "Tarihi siyasete alet edenlerin bu utanç verici kararı; hükümetimizin ve halkımızın gözünde yok hükmündedir."
Ardından Adalet Bakanı Abdulhamit Gül de bu kararlar için "yok hükmündedir" ifadesini kullandı.
Peki, ne demek bu "yok hükmündedir"?
Aslında bu "yok hükmünde açıklamaları", ilk defa şahit olduğumuz tepkiler değil.
Zaman zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını da "yok hükmünde" bulduğumuz oldu.
Sonra ne oldu peki?
Paşa paşa tazminatlarımızı ödedik.
Çünkü "yok hükmünde bulduğunu açıklamak", yaptırımların önünü kesebilecek bir tepki değil.
Söz konusu, Ermeni meselesine dair bu karar da tazminat davalarına zemin oluşturursa, Türkiye'yi sıkıntıya düşürür. Bu bir gerçek.
Malumunuz, Ermeni soykırımı iddialarının kabulü meselesi yeni ortaya çıkan bir durum değil. Uruguay'la başlayan, devamında Rusya, Yunanistan, İtalya, Fransa, Almanya, Hollanda, Belçika, İsveç, İsviçre, Avusturya, Kanada, Slovakya, Litvanya, Lübnan, hatta Venezuella, Şili, Arjantin, Brezilya, Paraguay'la devam eden, yerel meclislerde birbiri ardına yapılan kabuller var bu iddiaya dair.
ABD'de de sık sık gündeme getirilir ancak "Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması" sözleşmesinin 1948 yılında kabul edilmesi nedeniyle 1915'te yaşanan hadiselerin bu kapsama giremeyeceği gerekçesiyle, tasarı oylama aşamasına geçemez ve ancak bildirge yayınlanarak görüşmeler sonlandırılırdı.
Peki, ne oldu da şimdi böyle bir karar çıktı?
Yeni deliller mi bulundu?
Hayır. Türkiye, Barış Pınarı Operasyonu nedeniyle cezalandırılmak istendi.
Şimdi biz, tehcir sırasında yaşanan olayları soykırım olarak nitelendiren ancak Ermeni terör örgütü ASALA'nın eylemlerini görmezden gelen, tarihi soykırımlarla, sömürgelerle dolup taşan, Kızılderililerin soyunu kurutan, bu iki yüzlülerin -hadlerineymiş gibi- Türkiye'yi cezalandırmak için aldıkları kararlar için yalnızca "yok hükmündedir" demekle mi yetineceğiz?
İç politikada sarf edilen, hukuken ve siyaseten hiçbir anlam ifade etmeyen bu laf mı bizim tek tepkimiz?
Akademik ve siyasi alanda bu iddianın aksine onlarca delilimiz varken, bu neyin suskunluğu?
Şimdi hepimiz gözlerimizi diktik 13 Kasım'a, Cumhurbaşkanı Trump'la görüşmeye ABD'ye gidecek mi gitmeyecek mi onu tartışıyoruz. Vaziyet buyken, düşünmeye bile yer olmaksızın yapılması gereken belliyken tartıştığımız konuya bakarsak; Türkiye'ye yapılan hakaretlere, atılan iftiralara anlamlı bir tepki verdiğimiz günleri daha çok bekleyeceğiz, belli ki!
***
Atatürk'ün sözleriyle Ermeni meselesi
Değerli okuyucularım, son olarak, tarihe ışık tutması açısından, Mustafa Kemal Atatürk'ün Ermeni meselesine dair 20 Şubat 1920'de yaptığı, önemli bulduğum şu açıklamayı sizlerle paylaşmak isterim:
"İngiliz ve Fransız temsilcilerinin Ermenilere soykırım yapıldığı konusunda yaptığı açıklama doğru değildir. Güney işgal bölgesindeki Fransız kuvvetlerince silahlandırılan Ermeniler, Fransa himayesinde düzenlenerek bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta ve öc almak düşüncesiyle her yerde acımasızca soykırım ve imha siyasetine yönelmektedirler. Maraş olayları faciası, bu sebepten dolayı ortaya çıkmış ve General Keret'in Fransız kuvvetleriyle birleşen Ermeniler, top ve mitralyözlerle Maraş gibi eski bir İslam beldesini yerle bir etmişler ve binlerce güçsüz ve suçsuz, anne ve çocukları öldürmüşler ve yok etmişlerdir. Tarihte örneği geçmeyen bu vahşiliğin faili Ermeniler olup, Müslümanlar, ancak onurlarını korumak ve yaşamak için direnme ve savunmada bulunmuşlardır. Yirmi gün süren Maraş soykırımında Müslümanlarla birlikte kentte kalan Amerikalıların bu olaylar konusunda Amiral Bristol'a çektikleri telgraf, faciaya neden olanları yalanlanamaz biçimde ortaya koymaktadır. General Keret'in geri çekilmesiyle sonuçlanan bu çarpışmalardan sonra Milli Kuvvetlere teslim olan savaşçı Ermeni kuvvetlerine karşı bir ceza uygulamayıp, özellikle onları acıyarak yüreğine basan ve koruyuculuğuna alan milletimizin yüceliğini, Maraş Ermenileri de gönül borcu ile anmaktadırlar. Şu durumda Ermenilerin öc almak düşünceleri ve saldırıları sonucu ortaya çıkmış bazı olaylar var ise, bunun sorumluluğu milletimize değil, özellikle Ermeni milletine ve onun kışkırtıcılarına ait olmak gerekir."(Prof. Dr. Mehmet Saray, Atatürk'ün Konuşma ve Yazışmalarında Ermeni Sorunu, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, s. 40.)