Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Dr. Fatma ÇELİK
Dr. Fatma ÇELİK

Yine güven meselesi!

Uygulamaya geçmek için Çin aşısının Faz 3 çalışmalarının sonuçlarını beklerken, her kanalda, her mecrada ayrı ayrı yorumlar yapılıyor ve adeta her kafadan bir başka ses çıkıyor. Hal böyle olunca da kafası karışan kişilerle birlikte aşı yaptırmayacağını söyleyenlerin sayısı da artmaya başladı.

Tartışmalar Çin aşısı ne kadar güvenilir noktasına odaklanmış görünse de, meselenin temelinde güvensizlik, hükümete.

Güvenilirlik

Şahsen bu köşede defalarca kaleme aldığım üzerinde önemle durduğum meselelerden biri idi güvenilirlik. Bu sebeple de her fırsatta güvenilirliğin olmazsa olmaz koşullarından bahsettim. En çok da şeffaflıktan… Yalnız benim değil, akıl ve mantığı düstur edinen herkesin dilindeydi bu yaklaşımın önemi.

Uyarılar muhatabı tarafından dikkate alınmayınca da kaçınılmaz bir şekilde devlet güvenilirliğini yitirdi.

Ancak aşıların güvenilirliği bile hükümetlerin güvenilirliği ile bağlantılı çıktı.

Bugün, virüsle mücadelede belki de en önemli safhaya gelmişken, hükümetin tercih ettiği aşının sorgulanması mevcut güvensizlik nedeniyle oluştu.

Gerçek şu ki, aşı mevzuunda güven meselesi üç ayaklı: İlaç şirketlerine güven, hükümete güven ve sağlıkçılara güven.

İlaç şirketlerinin pek de vicdan sahibi olmadığı zaten malum, toplum nezdinde pek bir güvenilirlikleri yok.

O halde gereken, insan hayatı için en doğru tercihi yaptığına inandığımız/güvendiğimiz bir hükümet. Ancak o da Covid-19'la mücadele sürecinde dahi güvenilirliğini arttıramadı.

Verilerin doğru açıklanmaması ve devamında bunun itirafının mecburiyetten yapılması, hükümetin başlıca önceliğinin insan sağlığı olmadığını gösterdi. Oysa doğru bilgi paylaşımı, yalnız demokrasinin değil, halk sağlığını korumanın da öncelikli koşuluydu.

Tutunacak dalımız

Aşı karşıtı denilen, tüm aşılara tepki gösteren kesimi ayrı tutarak, Covid-19 özelinde aşıya kuşku duyan herkesin dilindeki söz şu: "Bir bekleyelim bakalım, doktorlar ne diyecek; ona göre biz de yaptırırız."

İşte bu noktada gözler bilim insanlarına çevriliyor ancak siyasetin güdümünde kalan bir bilimin de topluma faydası yok.

Pandemi döneminde oluşturulan Bilim Kurulu, ne yazık ki yetkisizliği nedeniyle gölgede kaldı.

Kararlar Bilim Kurulu'nun değil, iktidarın uygun gördüğü ölçüde alınıyor. Vaka/hasta ayrımı yapan hükümetin yaptığı bu ayrım sonrası gerçek vaka sayısını Bilim Kurulu'nun dahi bilmediğini öğrendik.

Ancak bu güven meselesinde tutunacak tek dalımız sağlıkçılarımız.

Dolayısıyla siyasetin güdümünde kalmadan sağlıkçılar tarafından bilimsel görüşlerin açıklanması önemli. Türk Tabipler Birliği'nin, Eczacılar Birliği'nin, halk sağlığı uzmanlarının planlı, açıklayıcı ve doğru bilgileri halkla paylaşması, toplum bağışıklığını sağlamanın tek yolunun aşı olduğunun nedenleriyle vurgulanarak açıklanması gerekiyor.

İhtiyacımız olan güven, anahtarını yine bilimsellik ve şeffaflıkta buluyor.

***

"Aşı Olmayan Giremez"

Aşılarla ilgili söylenen bir diğer mesele ise, aşının yapıldığı kişiyi koruyacağı ancak başkalarına bulaştırma riskinin sona erip ermeyeceğinin bilinmediği. Yani, siz aşı olsanız da virüs için taşıyıcı bir araç olmaya devam etme ihtimaliniz yüksek. Ancak aşı olan kişilerin kendileri koruma altında olduklarından hareketle daha rahat davranacaklarını da şimdiden öngörmek mümkün.

O halde, toplumda aşı olanla olmayanın ayrı muamele görmesi ihtimali doğabilir mi? Kapalı alanların girişlerinde "aşı olmayan giremez" diye bir yazı görebilir miyiz mesela? Ya da böyle bir ayrıştırma herkesi aşı olmaya mecbur bırakmak için kullanılabilir mi?

Aman! Şimdiden şunu aklımızın bir kenarına not edelim:

Aşılar iki doz şeklinde uygulanıyor ve hem bu iki doz arasında hem de ikinci dozdan sonra etkisini gösterebilmesi için belli bir süre geçmesi gerekiyor. Üstelik hangi aşı yapılırsa yapılsın, etkisi yüzde 100 değil. Yüzde 5-10 aralığında bir etki yapmama ihtimali var. Yani 'aşı yaptırdım risk bitti' diye bir şey yok. "Pandemi kontrol altına alındı" diyebilmek için bile toplumun yüzde 60-70'inin bağışık hale gelmesi, yani aşılanması gerekiyor. Türkiye ölçeğinde ise bu sayı en az 50 milyon kişinin aşılanması demek. O halde aşı da olsak, maske-mesafe ve temizlik kuralına bir süre daha devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları