Yine bildiklerini okuyorlar
İslâmcı hükûmeti götürürse yolsuzluk götürür, iltimas götürür, kabilecilik götürür, velhasıl İslâma mugayir ne varsa o götürür.
Ak Parti hükûmetlerinde en çok ne konuşuluyor? İslâma mugayir ne varsa hepsi konuşuluyor. Basın-yayın organları kontrol altına alınsa bile, bir yerden fışkırıyor. Herkes biliyor ki, hemen her şey ters gidiyor.
Meselâ; eğitim çökmüş vaziyette. Varsa imam hatip yoksa imam hatip. Diğerleri ele güne karşı varlığını sürdürmesi düşünülen mektepler.
Ne kadar gizli ajandalı "İslâmcı", "partili" vakıf varsa hemen hepsiyle protokol imzalanıyor. Vakıf elemanları (bir tür cemaat elemanları) mektep koridorlarını arşınlıyorlar.
Yolsuzlukların, iltimasların. kabileciliğin üzerine gidilmesi bir tarafa, bunlar âdeta "İslâmın gereği" görülüyor.
Sayıştay raporlarına göz atsalar yetecek. O raporlarda, olmaması gerekenlerin çok azı verilmiştir üstelik. Bunu yetkilileri de açıklamıştı. Hükûmet edenler, görünenlerin altında, nasıl tortular biriktiğini anlamaları gerekir diyeceğim ama, çürümüşlük o noktaya geldi ki, üzerlerine giderlerse, hangi biriyle baş edeceklerini bilemeyecekleri, her şey ortaya döküleceği için olduğu gibi kalsın diyorlardır.
İstanbul'un bir ilçesinin Ak Partili belediyesinde, gençlik akademisinin kurucu müdürlüğünü yapan zat, işten atılınca belediyedeki yolsuzlukları ihbar etmiş, 10 sayfa ifade vermiş. Bir da ahkâm kesiyor, "Benden kimse kol kırılır yen içinde kalır dememi beklemesin." diyor.
O zata, "Madem yolsuzlukları biliyordun, neden önce müdahale etmedin, gerekli yerlere bildirmedin?" diye sormak gerekir.
Şu zamanda yolsuzlukların üzerine gidecek bir savcı da bulmak zor. Hadi savcı iddianamesini hazırladı, bu iddianameyi kabul edecek veya karar verecek hâkimler bulunabilecek mi?
*
"İslâmcılarımız" çok kolay halledilebilecek ezan gürültüsüne çare bulduk dediler ama eski hamam eski tas. (Kimsenin namaz vaktini duyurma gibi bir meselesi yok. Müezzinler-iyi niyetlileri tenzih ederim- birer mugannî olmuşlar, türkü bara gidemiyoruz, bari camide/mescitte çığıralım, diyorlar. Öyle ezgili okuyorlar ki, ezanın hemen her satırında birçok saniye duralayıp soluklanıyorlar, yeniden başlıyorlar, uzun hava gibi çekip duruyorlar.
Diyanet İşleri Başkanlığı ezan için bir genelge yayınladı. Sadece iki maddesini alacağım ve siz etrafınızda camilerde bu genelgeye uyulup uyulmadığı kararını vereceksiniz.
- Ses cihazı kullanımının gerekli olmadığı küçük camilerde veya cemaatin az olduğu vakitlerde yalın sesle iktifa edilecek ve mikrofon kullanılmayacaktır. Ses cihazının kullanımına ihtiyaç duyulduğu hâllerde, cami içi ortalama ses düzeyi 60-70 dB arasında olacaktır.
- Cami ve minare hoparlörlerinin montajı yapılırken cadde, sokak ve binaların konumuna dikkat edilecek, hoparlörlerin doğrudan binalara yöneltilmemesine özen gösterilecektir.
Önceki gün bizim mahallede, ara sokaktan geçiyorum, bir apartmanın bodrumunda açılmış DİB'e bağlı mescitte, ikindi ezanı okunmaya başladı. Aman Allah'ım! (Mescidin çok yakınında da bir meslek lisesi var.) İnanın hazırlıklı olduğum hâlde, mescide giresim gelmedi. (Daha önce, cumada, mescit imamının abuk sabuk vaazına itiraz etmiştim.) O sesten mescidin üstündeki daireler, karşı apartmanlar zangır zangır titriyordur.
Ne söylesen fayda etmiyor. Bildiklerini okuyorlar.