'Yanlış'a yanlış dersek ne olur?!
Şeyh Bedrettin (1359-1420) tartışılan bir isim ama şu sözüne, hele şu zamanda söyleyecek bir söz olamaz:
"İnsanlar birbirine dirhemlere, dinarlara, izzete, kıvanç duyacakları şeylere, yiyeceğe, içeceğe ibadet ediyor da Allah'a ibadet ettiklerini sanıyorlar."
Yukarıdaki cümleyle bağlantılı bir sözü daha var Şeyh Bedrettin'in:
"Önümüze koyulmuş olan ibadetlerden maksat, kalplerin o en büyük varlığa, o öncesiz bâki varlığa yönelmesi, O'na doğru cezbedilmesidir. İşte buna dayanarak diyebilirim ki kalbin dünya işleriyle meşgulse, istersen bin sene namaz kılmış ol, ibadetlerinin güzel bir karşılığını bulamazsın, sevaba giremezsin."
Osmanlı'nın Serez çarşısında astığı "isyankâr" Bedrettin "Kalpte gizli, etten ibaret bir fitilin Hak yolunda mücahede ateşi ile erimesinden bende saf bir nur oluştu. Bu nur nasıl oluşmasın? Çünkü kalbim bin meşale ile çevrelendi." (Arapça) beytini okuduktan sonra şöyle der:
"Tanrı yolunun yolcusu! Umutsuzluğa kapılma. Çünkü tehlikeleri geride bıraktıktan sonra senin de o nur sayesinde safaya kavuşacağın beklenmektedir." (Varidat, haz. Prof. Dr. Mehmet Kanar, Tekin Yayınevi, s. 31, 27, 31).
Koyu karanlıktayız... Her şey çöküyor. Ama biz umudumuzu yitirmemeliyiz.
En üzücü olanı, insan kayırma, liyakatı, ehliyeti bir tarafa atma, "köle" arama. Bizim isyanımız bunadır. Dün yazdım, aklıselim "yandaşlar"ın isyanları da bunadır.
Yanlışa yanlış diyebilenler, bir iktidar için büyük nimettir; ama anlatamıyorsunuz. Yazdıklarınızı on defa okuyacaksınız, sözünüzü dirhem dirhem tartacaksınız. Aman farklı anlaşılmasın!
RTÜK Başkanı değişmiş. Muhtemelen istifaya zorladılar. Yeni RTÜK Başkanı, seçildikten sonra, ilk başta kendisine oy verenlere değil; "Beni tercih ettiği için ... teşekkür ederim." diyor. O noktalı yere biliyorsunuz kimin adının yazılacağını. İsim belli. Yazılıyor da. Ben örnek olarak böyle bıraktım. Söyleyeceklerim var:
Demirel zamanında da, Ecevit zamanında da, Evren zamanında da, Özal zamanında da, Erbakan zamanında da gazetecilik yaptım. Köşe yazdım, çok sayıda yurt içi yurt dışı röportaja imza attım. Hep muhaliftim. "Muhalif"i başka türlü anlamayalım. Gazeteci, doğru bildiği yolda yürümelidir. "Doğru yol" dediğinde, ister istemez icraatı tenkit ediyorsunuz. Kendinize göre kıyaslıyor, yanlışları görüyor yazıyor ve söylüyorsunuz. En ağır tenkitlerim Ecevit ve Özal'a olmuştur.
Hiçbirinin döneminde, "Yanlış anlama olur mu?" kaygısı taşımadım.
("Ben" öznesini gazeteci camiası için kullandığımı; şahsım için kullanmadığımı belirteyim.)
Ak Parti içinde, yeniden milletvekili yapılmadığı için mi konuşuyor bilmiyorum ama itiraz edilemeyecek sözleri olduğunu kabul etmeliyiz... Metin Külünk'ten bahsediyorum. Yanlışa yanlış diyor:
"Cemaatler, sivil yapılar devlete dâhil olmalı müdahil olmamalı. Devleti ele geçirme mantığı ile hareket etmemeli. Bugün çok ciddi bir zihin ve eylem ahlâkı problemimiz var. İdealist bir devlet adamı yetiştirmemiz lâzım. İnsanlar grup üzerinden yetişip hareket ederse oraya gittiği yerde topluma göre değil geldiği yere göre hareket eder. Bu yapı üzerinden konuşmalıyız. Bütün cemaatler mevzisine çekilmelidir."
Bedrettin ne demişti: "Tanrı yolunun yolcusu! Umutsuzluğa kapılma."