'Yandaş'mı, halk mı?
Bu seçim çok şeyi değiştirecek. İstanbul ve Ankara'nın kaybı, Ak Parti ve cemaatlerde kaygıları artıracaktır. Okuyup üflemeleri, karşılarındakini "kâfir" ilan etmeleri işe yaramadı.
O kadar cennet vaat ettiler, halk "Kendi cennetinize kendiniz gidin. Allah'ın takdiri neyse odur; biz razıyız." dedi, bunların vaatlerine aldanmadı. Ama halkın aydınlanması için alacağımız epey yolumuz var. Kapı aralandı, ışık göründü. Dönüşü düşünülemez.
Bu seçim, inşallah Müslümanlığı kendilerinden menkullere ders olur. İnşallah bir düşünme fırsatı doğar; kula kulluğun, cennetin değil; cehennemin kapısını açtığını fark ederler.
"Mutlak hâkimiyet"in bir yerde tıkandığını bu seçim ortaya çıkardı. Ne yaparlarsa yapsınlar, halkı zorlayamayacaklarını, kandıramayacaklarını anlamışlardır. "Tepe" emir verirken, ister istemez daha ihtiyatlı olacaktır. Emir uygulanmazsa, madara olma riskini, bunca yılın tecrübesiyle, dikkate alacaktır.
Hususiyetle adalet mekanizması, "mutlak hâkimiyet" kuranların, ne derlerse o olacağı, emirlerin yerine getirilmemesi durumunda sürüm sürüm sürünecekleri, dört duvar arasına tıkacakları karamsarlığını üzerinden atacaktır. Hüküm verirken, ister istemez, adaletin terazisinin ağdırılmaması için azamî dikkat gösterecek; bir zaman gelecek, verdikleri kararların hesabının kendilerine döneceğini idrak edecektir.
İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, geriye dönük hesap ve icraat incelemesi başlatılmalıdır. Kimlerin nemalandığı bir bir ortaya çıkarılmalı, kanunî yollara başvurulmalıdır. Bu şart. Asla savsaklanmalıdır. Asla görmemezlikten gelinmemelidir. Ve kimin elinde bilgi-belge varsa ortaya dökmelidir.
Halkın, bir yandaşçı gitti, bir yandaşçı geldi, dememesi için, her şey şeffaf olmalı, her kuruşun hesabı verildiği gibi, ihalelerde kimse kayırılmamalı, kanun neyi gerektiriyorsa o yerine getirilmelidir. Eğer kanun zamanında "yandaş"a yontulmuşsa, bu kanunun değiştirilmesi için harekete geçilmelidir.
İki gündür yazıyorum... Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bakmayın siz "Biz birinci çıktık." demelerine. "İstanbul'u kaybeden Türkiye'yi kaybeder." diyenler kimlerdi? Onlar değil miydi?
"Tepe"ye mutlak bağlı ve bağımlı "devlet"in haber ajansı yayın akışını durduruyor. İstanbul gibi herkesin gözünü diktiği, kulağını verdiği bir şehirde oy durumunu 13 saat 45 dakika öğrenemiyorsunuz. Öyle ki, iktidarın belediye başkan adayı bile yanıltılıyor, ekrana çıkartılıyor, "Biz kazandık!" dedirtiliyor. Neden? O boşlukta, oy sayma listelerinde bir oynamaya gidilecek, kâğıt üzerinde kazandıkları ilân edilecek, işte belgesi denilecek. Bu hesap geri tepiyor. CHP işi sıkı tutuyor ve sandıkları kontrol altına alıyor, listeler genel merkeze ulaştırılıyor. Sonunda, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, CHP ile uyumlu seçim sonucunu açıklayınca bütün gerçekler ortaya çıkıyor. (YSK Başkanı'nın açıklaması doğrusu beni şaşırttı. Önceki seçimlerde YSK'nın kayırmaları çok tartışılmıştı.)
CHP'nin gevşememesi lâzım. İktidardakiler, İstanbul'un kaybını asla hazmedemeyecekler, yeni oyunlar peşinde koşacaklardır. Geçersiz oylar yeniden sayılacakmış. El çabukluğuyla oylar yer değiştirebilir. Aman dikkat.
Bir "İslâmcı" iktidar devrinde, en çok "hile" ve "vurgun"un akılda kalması ne kadar acı!