Yahudiler yakılacak mıydı! (3)

İki gündür İkinci Dünya Savaşı sırasında, İstanbul Balat’ta fırın kurulduğundan, Yahudilerin yakılmak istendiğinin işlendiğinden ve meselenin savcılığa intikal ettirildiğinden bahsediyorum.
Araştırıcı en ufak söylentinin üzerine gider...
Yahudiler, Naziler yüzünden Türkiye’de bile tedirgindiler. Gaz odaları Balat’ta inşa edildiği, bunun için zamanın İstanbul Emniyet Müdürü Nihat Haluk Pepeyi’nin Almanya’ya giderek araştırma yaptığı söylenmiş ve yazılmıştır. Emniyet ekibi Yahudi toplama kampını bile ziyaret etmiştir! Meseleyi deşen araştırıcı Rıfat N. Bali’dir. Konuyla ilgili Tarih ve Toplum dergisinde 1998’de bir makale yazdığı gibi, 2006’da Toplumsal Tarih dergisinde meselenin bir başka veçhesini (2 bölüm: 130 ve 151. sayılar) ele almıştır.
Mesele çok mühimdir.
2006’da savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur.
O zamanki hassasiyetleri biliyorsunuz... Bir “Türk” yazar, İsviçre’de bir dergiye, bizim “Ermenileri ve Kürtleri” kestiğimizi söylemiş, büyük infial uyanmış, Batı bu kişiyi, Nobel Edebiyat Ödülünü vererek gönendirmişti. Yine Agos gazetesinin başında bulunan Hrant Dink’in Türkler ve Ermenilerle ilgili sözleri mahkemelik olmuştu.
(Burada konu dışına çıkacağım... Agos gazetesinin yöneticilerinden bir ricam olacak... Hrant Dink daha Agos’un başına yeni geçtiği sıradaydı. O zamanki gazeteme, yanında Ermeni-Türk işadamları konseyi başkan vekili -sıfatı yanlış hatırlayabilirim- bir zatla ziyarete gelmişti. Müteveffanın bildiğimiz “Hrant Dink portresi” yoktu ortada. Sözü “diyalog”la başlayıp “diyalog” la biten, “toplum barışı” için bir şeyler yapmak isteyen biri karşımdaydı. Uzun bir röportaj yapmıştım... Bu görüşme maalesef yayınlanamadı. Dink’e gönderdim, sen yayınla diye... O da yayınlamadı veya fırsat bulamadı. Bu mülâkat elimde yok... Agos gazetesi yöneticileri! Bu mülâkatın bir kopyasını bana gönderebilir misiniz?)
Rıfat Bali için savcı, şikâyetin “zaman aşımına” uğradığını belirtmekle beraber, mütalâasında “yazıların düşünce açıklama özgürlüğü çerçevesinde kaldığı ve suç oluşturmadığı kanaatine varıldığından, şüpheli hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına” görüşünü serdetmiştir.
Hiçbir yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için Rıfat Bali’nin bana gönderdiği mektubu aynen alıyorum:

Değerli Arslan Bey
Telefon görüşmemizde anlattıklarımı kâğıda döküyorum.
1- “Balat Fırınları” meselesini ilk kere Aralık 1998 tarihinde Tarih ve Toplum dergisinde yayınladım. Ektedir.
2- Daha sonra yeni belgelerin ışığında Haziran-Temmuz 2006 tarihlerinde Toplumsal Tarih dergisinde yayınladım.
3- Nihayet konuyu genişletip bir dönem incelemesi haline getirip Tabutluklar, Sansaryan Han ve İki Emniyet Müdürü başlığıyla geçen yıl kitap halinde yayınladım.
4- Konuyla daha da uğraştım. İmha/yakma fırınlarını imal eden Alman firmalarını inceleyen Alman araştırmacılar ile yazıştım. Federal Alman Arşivleri ile yazıştım. Şu ana kadar fırınların sipariş edilip Türkiye’ye gönderilme konusunda bir belgeye rastlamadım.
5- Buna mukabil bu söylentileri destekleyen bir de vakıa var. O da dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Nihat Haluk Pepeyi’nin Berlin yakınlarında bulunan Sachsenhausen Temerküz Kampı’nı Salâhattin Korkud eşliğinde ziyaretidir. Bu ziyaretin ne maksatla yapıldığı henüz açıklığa kavuşmamıştır. Ben ulaşabildiğim Alman arşiv belgelerine göre ziyareti yazdım. Türkiye’de ise bu ziyaretle ilgili herhangi bir belgeye ulaşamadım. Halbuki herhangi bir kamu görevlisinin yurtdışına yaptığı bir resmi ziyaret sonrasında bir rapor düzenlemesi âdettendir. Bu rapora ulaşamadım.
6- Hal böyle olunca bir araştırmacı olarak bu “Balat Fırınları” meselesinden “söylence” veya “efsane” olarak söz ettim. Hiçbir zaman var olduklarını söylemedim. Bunu iddia edenler ya (a) okudukları metni anlamaktan âcizdirler veya (b) kötü niyetlidirler.
7- Efsanelere ve söylentilere yol açmamanın yegâne yolu Türkiye’de bilgiye ve arşivlere erişmenin kolaylaştırılmasıdır. Bu yapılmadığı takdirde her türlü söylentiye yol açarsınız.
8- Değerli Arslan Bey, sakın yanlış anlamayın sözüm size değil, ama şunu da belirtmeden bitiremeyeceğim. Türkiye’de ciddi araştırmacı olmanın hakikaten bir kıymeti yok. Senelerimi ve zamanımı boşuna harcadığımı bir daha idrak ettim.
Rıfat Bali

***


Rıfat Bali Bey’in hayıflanması da üzücü.
Yine de “fırın” meselesinin muğlak kaldığı anlaşılıyor.
Ayrıca dün bahsetmiştim... İstanbul’un işgalinde Yahudiler meselesini... Rıfat Bey, buna da cevap gönderdi.
Hepsini yarın toparlamaya çalışacağım.

Yazarın Diğer Yazıları