Vatandaşın sırtından ekonomi düzeltilemez
Ar duyulacak pek çok şey, siyasette seçmene marifet gibi sunulabiliyor. Mesela, iktidara ortaklık yapan bir partinin lideri, doğru düzgün bir tarım politikası önerip, üretimi arttırmak, ekonomiyi canlandırmak yerine; vatandaşın vatandaşa muhtaç olduğunu siyasi bir kampanya gibi sunuyor ve bunu yaparken de hiç utanç duymuyor.
Malumunuz, yıllardır süren "bir elin verdiğini diğer el bilmez" fikir yapısındaki kültürümüzün yansıması olan "askıda ekmek" uygulaması bir yenilik gibi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından halka sunuldu.
Kökeni Osmanlı'ya kadar uzanan bu uygulamaya göre, fırından kaç ekmek alırsanız alın, fazlasını ödüyorsunuz; sizden sonra fırına gelen ihtiyaç sahibi de parasını sizin verdiğiniz ekmeği böylelikle alabiliyor. Nitekim hemen hemen hepimiz de çeşitli fırınlarda şahit olup, belki uygulamaya dahil dahi olmuşuzdur.
Velhasıl, kültürel olarak yardımsever insanlarız. Komşuculuk, dayanışma, yardımlaşma yıllar geçtikçe azalsa da özümüzde, kültürümüzde hala var.
Vatandaşın vicdanı ile ekonomiyi kurtarmak
Ama vatandaş yardımlaşmayı seviyor diye de halihazırda ekonomideki krizi tüm yaşantısında hisseden insanların sırtına ekonomiyi kurtarma misyonu da yüklenmez ki!
Yardımlaşma isteği içseldir. Siyasi bir çözüm olarak sunulamaz.
Tamam, biz bize yeteriz;
Tamam, askıya ekmek bırakalım;
Peki, siz ne zaman üzerinize düşeni yapacaksınız?
Yönetimdeki başarısızlıklar ne zamana kadar vatandaşın vicdanına yüklenecek?
Bu tarz sosyal proje benzeri kampanyalar uzun süre devam ettirilebilir uygulamalar değil.
Sorunun temeline inmek gerekiyor.
Neticede 18 yıllık bir yönetim sonucunda, 200 gr ekmeğin 1.5 TL olmasına vatandaş sebep olmadı.
1 kg unun 4.5 TL olmasının sebebi de vatandaş değil.
Sebep olmadığı bu problemin çözümü de vatandaşta değil.
İktidar olmak ne demek?
Yoksulluk dayanılmaz hale geldiğinde dernekler gibi bağışlar, kampanyalar düzenlemek iktidarın görevi değildir.
Nitekim iktidar olmak, iktidar olmanın gerektirdiği vazifeyi doğru yapmak, vatandaşın yaşam koşullarını yardıma ihtiyaç duymayacağı refah seviyesine çıkartmak demektir.
Belirli ve küçük bir kesime fayda sağlayacak yatırımlar yerine, üretimi arttıracak, dışa bağımlılığı azaltacak bir ekonomi politikası benimseyerek istihdam sağlanırsa, çalışma koşulları yükselirse, zaten her vatandaş kendi ekmeğini alabilecek yaşam koşullarına ulaşır.
Dünyada bağışla, kampanyayla yoksulluğu yenmiş bir ülke örneği yok.
Halkı en temel besin kaynağı olan ekmeğe bile muhtaç durumdayken tropik meyveli içecekler içen gelişmiş bir demokratik ülke de yok.
"Bahçeli'nin önerisi" yerine "Bahçeli'nin itirafı" demenin daha doğru olacağı bu çağrı, 2020 yılında Türkiye'nin ekonomisinin ne durumda olduğunun en büyük göstergesi.
İktidar ortağı bir partinin lideri, vatandaşın et yemesinden çoktan umudunu kesmiş, hiç olmazsa midesine ekmek girsin diye vazifeyi yine vatandaşa yükleyen kampanya başlatıyor. Nereden bakarsanız bakın, üzücü ve (yönetimin birkaç yıl daha hala aynı ellerde olduğunu düşününce) vahim bir tablo.